BERGAMA - PERGAMON

Adil EVREN

Mitolojiye göre, Troya’nın yakılıp yıkılmasından sonra Akhalara esir düşen Hektor’un karısı Andromakhe, Akhileus’un oğlu Neoptolemos ile evlendirilir. Bu evliliğin sonunda dünya güzeli erkek ve kız çocukları dünyaya gelir. Erkek çocuklardan birinin adı Pergamos’tur. Bu nedenle, mitolojik anlatımlara göre Pergamon kentinin kurucusunun da Pergamos olduğu ifade edilmektedir. Hikaye böyle anlatılsa bile, 1878 yılından bu yana Bergama’da sürdürülen kazılar sonucu, kentin ne zaman kurulduğu konusuna herhangi bir açıklık kazandıramamıştır. Akropol’de bulunduğu belirtilen çok az sayıdaki prehistorik malzeme bu tepede bir yerleşim yeri bulunduğu konusundaki savı ispatlayacak boyutlarda değildir.

Akropole ulaşan büyük taş bloklarla kaplı yol
Akropole ulaşan, büyük taş bloklarla kaplı yol
Tiyatro
Tiyatro
Tiyatro
Tiyatro
İmp. Traian Tapınağı
İmp. Traian Tapınağı. Onarımdan sonraki görünümü
İmp. Traian Tapınağı
Asklepieion. Tiyatro ve agora
Asklepieion. Tiyatro ve agora
Pergamon Zeus Altarı
Pergamon Zeus Altarı

Kuruluşu

Pergamos, günümüzdeki Bergama ilçesinin yaslandığı Akropol tepesinde ve yakın çevresinde kurulmuştur. Doğu yönden gelen Ketios Çayı ile batıdan gelen Selinus Çayları kenti bir ölçüde sınırlamaktadır. Her iki çay modern kentin güneyinde birleşerek Kaikos’a (Bakırçay) karışırlar. Bakırçay vadisindeki Değirmentepe, Pergamon yöresindeki en erken yerleşim yeridir. Bilimsel kazılar sonucu, Akropol’de Değirmentepe buluntuları ile yaşıt prehistorik buluntular ele geçirilmiştir. Buluntuların çok az sayıda olması burada prehistorik bir yerleşim yerinin bulunmadığı konusundaki iddiaları doğurmuştur.

Akropol’de bulunduğu belirtilen çok az sayıdaki prehistorik malzeme, burada bir yerleşim alanı olduğu konusunda oldukça yetersizdir. Kentin adı, ilk kurucusu olarak bilinen Pergamos ile ilgilidir. Pergamos kelimesi yaklaşık üç bin yıl içinde az çok değişerek günümüzdeki Bergama’ya dönüşmüştür.

Anadolu dillerinde sıkça görülen “Perk, berk ve amo“ kökleri Pergamon kelimesinde de bulunmaktadır. M.Ö. 12. yüzyılda başlayıp, 10. yüzyılda tamamlanan kolonizasyon hareketleri, denizden içeride kurulması nedeni ile Pergamon’u fazla etkilememiştir. Pergamon’da yapılan kazılar sırasında, göçlerle ilgili herhangi bir buluntuya ulaşılmamıştır. Göçlerle gelenler, yerleşim yeri olarak daha çok kıyıya yakın adaları veya kıyı ile bağlantısı zayıf olan yarımadaları seçerek güvenliklerini garanti altına almışlardır. Pergamon, denizden yaklaşık 25 km içeride yer aldığı için bu kentin olduğu yer yerleşim alanı olarak tercih edilmemiştir. Kentin ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Mitolojik kaynaklar, Pergamon adını Troya savaşlarına kadar çıkarmaktadır. Troya’nın yakılıp yıkılması ile Akhalara esir düşen Hektor’un karısı Andromakhe, Akhilleus’un oğlu NEOPTOLEMOS ile evlendirilir. Bu evlilikten üç çocuk dünyaya gelir. Bunlarda Pergamos isminde olanı, Pergamon kentinin kurucusu olarak bilinir. Bu nedenle kentin adı Pergamos ile ilişkilendirilir. Bu kelime çok az değişerek günümüzde Bergama’ya dönüşmüştür. Değişik yerlerde Kentte yapılan araştırmalar sırasında arkaik döneme tarihlenen bazı buluntular ele geçirilmiştir. Bunların hemen hiçbiri insitu olmaması, yani orijinal yerlerde bulunmamış olması, kentte arkaik dönem yerleşkesinin bulunmadığı konusunda tezlerin ortaya atılmasına neden olmuştur. Bergama Akropol’de yapılan kazılar sırasında çok az sayıda arkaik dönem eseri bulunmuştur. Ancak aynı döneme ait yerleşim yerine rastlanmaması Arkaik Dönem yerleşimi iddialarına kuşku ile yaklaşılması gereğini doğurmuştur. Bazı arkeologlara göre arkaik dönem eserleri, güzel sanatları seven Helenistik Dönem Pergamon Kralları tarafından yaptırdıkları görkemli sarayları için, kıyı kentlerinden taşınarak getirilmişlerdi.

Her şeye rağmen M.Ö 560 yılında yörenin tamamıyla Lidya Kralı Kroisos’un boyunduruğu altına girdiğini söyleyebiliriz. Bundan çok az bir süre sonra bütün Batı Anadolu doğudan gelen Pers tehlikesi ile karşı karşıyadır. Persler, Orta ve Batı Anadolu’nun hâkimi olan Lidya Krallığına saldırmadan önce elçiler göndererek, Lidyalıların Kroisos’a olduğu gibi büyük kral Kyros’a da itaat etmelerini istemelerine karşın bu önerilerini kabul ettiremezler. Bunun sonucu olarak, Persler M.Ö. 546 yılında yöreyi işgal ederler. İşgal sonucu, bu kentler iç işleri ve dinlerinde serbest bırakılmış sadece belirli bir oranda vergi ödemeye mahkûm edilmişlerdir. Persler, Anadolu’yu İonya, Hellespont, Kilikya ve Lidya olmak üzere dört büyük satraplığa ayırırlar. Pergamon bu idari taksimatta, Lidya Satraplığı’nın Mysia Eyaletine bağlanır. Pers egemenliği altındaki Pergamon diğer kentler gibi, iç işlerinde serbest kalmış gerektiğinde Perslere asker vermiş ve yüklü miktarda vergi ödemiştir. Yaklaşık 200 yıllık Pers yönetimi sırasındaki sert yönetim anlayışı ve halkın savaşlar nedeni ile yorgun düşmesi yüzünden, Klasik Dönem olarak bilinen M.Ö. 5. yüzyılda Pergamon’da sosyal ve kültürel yönden önemli bir durgunluk gözlenmektedir.

Traian Tapınağı. Doğu yönde yer alan stoa
Traian Tapınağı. Doğu yönde yer alan stoa

Ünlü tarihçi Xenophon (M.Ö. 430-352) Doğu Anadolu’dan dönüşünde M.Ö. 399 yılında Pergomon’ada gelir. Xenophon’u, Pergamon yöresinin hâkimi olan Gonglos’un dul karısı Hellas konuk eder. Hellas Xenophon’dan Kaikos Nehri yakınlarında bir çiftlik sitesi bulunan Pers derebeyi Asidates’ten kendilerini kurtarmasını ister. Başarılı olduğu takdirde ödül olarak Asidates’in zengin hazinelerine sahip olabileceğini söyler. Bu teklif üzerine, Xenophon tanrılar adına kurban kestirip fal baktırır. Kâhinlerin olumlu yanıtı üzerine, 300 kişilik bir kuvvet ile Asidates’in çiftliğine saldırır. Ancak; çiftlikteki askerlerin ateş yakarak yakındaki Pers kuvvetlerini yardıma çağırmaları üzerine Xenophon çekilmek zorunda kalır. Takip eden günlerde bir savaş hilesi olarak Pergamon’u terk eder gibi bir hileye başvurur. Bu gelişmeler karşısında Asidates, daha güvenli olduğunu düşündüğü yakın bir köye sığınır. Xenephon sonuçta bu köye tüm kuvvetleri ile saldırarak, Asidates’in askerlerini öldürür, çocuklarını ve karısını ele geçirir. Kraliçe Hellas söz verdiği gibi Asidates’in tüm servetini ona bağışlar. Bu başarıdan sonra Pergamon’a dönen Xenophon, tanrılara şükran borcunu ödemek için yüzlerce kurban kestirir.

M.Ö. 362 yılında Anadolu’daki kentlerden bazıları Pers Kralı Artakserkes’e karşı ayaklanır ve kendilerine Atina Kralı ile dost olan Mysia Satrapı Orontes’i başkan seçerler. Perslere karşı başlangıçta başarılı savaşlar veren Orontes üs olarak Pergamon’u seçer. Fakat kısa süre sonra yenilgiye uğrar.

Su kemerleri ve doğu yönde yer alan Hamzalı Köyü Barajı
Su kemerleri ve doğu yönde yer alan Hamzalı Köyü Barajı

Büyük İskender Döneminde Pergamon

Mekadonya Kralı Büyük İskender M.Ö. 334 YILINDA Çanakkale Boğazı yolu ile Anadolu’ya geçer. Granikos denilen Biga Çayı kıyısında Pers Kralı III.Darius’la büyük bir savaşa tutuşarak onu yener. Bu savaştan sonra Batı Anadolu’nun tamamı İskender’in egemenliği altına girer. Büyük İskender Pergamon’a Pers Komutanı Rodos’lu Memnon’un dul eşi Barsine’yi yönetici olarak tayin eder. Barsine ile B.İskender arasında bir ilişki olduğu ve M.Ö. 310 yılında Pergamon’a hakim olan Herakles’in İskender ile Barsine’den evlilik dışı doğduğu söylentisinin yayılmasına neden olur. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümü üzerine imparatorluk generalleri arasında paylaşılır. Bu paylaşıma göre, Selevkos Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’nun doğusunu, Liysimakhos ise Güney ve Batı Anadolu’yu, Kassandros ise Mekadonya, Yunanistan ve Ptolemaios ise Mısır, Libya ve Kuzey Arabistan’ı alacaklardı.

Paylaşımdan sonra Lysimakhos Pergamon’un doğal konumunu kavramış ve burayı askeri bir üs haline getirerek üstünlüğü ele geçirmiştir. Lysimakhos, Anadolu’nun tamamını ele geçirmek isteyen Antigonos’un komutanlarından olup kendisine sığınan ve becerikli çalışmalarıyla gözüne giren Philetairos’u Pergamon kale komutanlığına atar ve Büyük İskenderin hazinesinden kendi payana düşen 9 bin talent altın parayı onun koruyuculuğuna bırakır. Krallığının büyümesi için diplomatik ilişkilere girerek dostluklar ve çevre krallıklar ile evlenmelerden oluşan akrabalık bağları kurar. Bunun için Ptollemaios’un kızı Arsione ile evlenir. Büyük oğlu Agatokles’in de karısının kız kardeşi ile evlenmesini sağlar.

Arsinoe Liysimakhos’tan sonra Agatokles’in yerine kendi oğlunun kral olmasının istediği için Lysimakhos’u kışkırtarak Agatokles’in öldürülmesini sağlar. Bu olay ordu ve halkın ayaklanmalarına neden olur. Korku ve huzursuzluk tüm ülkeyi kaplar. Agatokles’in karısı kardeşi ve çocukları Suriye Kralı Selevkos’a sığınırlar. Pergamon kale komutanı Philetairos’ta Arsinoe’nin gözünden düştüğü için hayatını tehlikede görür ve Selevkos ile gizlice anlaşarak Liysimakhos’a saldırdığı takdirde hazineyi kendisine bırakacağını bildirir. Bunun üzerine Selevkos güçlü bir ordu ile Lysimakhos’un üzerine saldırır. Manisa önlerinde M.Ö. 281 yılında Korou Pedion denilen yerde yapılan savaşta onu yener.

Pergamon Krallığı

Lysimahos’un yenilip öldürülmesi, Pergamon kale komutanı Philetairos’a yeni bir devlet ve taht doğurur. Savaştan az sonra, Suriye Kralının gönderdiği adamlar anlaşma gereği olarak hazinenin teslimini isterlerse de Philetairos bu sözünü yerine getirmek istemez. Paranın bir bölümü ile Pergamon sur duvarlarının bir bölümünü onarır ve asker toplamaya başlar. Buna rağmen bastırdığı sikkelere Selevkos’un portresini koydurarak ona bağlı olduğunu gösterir. Daha sonra, krallığını ilan ederek sınırlarını Marmara Denizi kıyılarına kadar genişletir. Komşularının bir bölümü ile iyi ilişkiler kurarak ülkesinin daha da büyümesini sağlar. Tarihçi Strabon “Büyük İskender’in hazinesini Pergamon Akropolis’inde koruyan Lysimakhos’un komutanı Philetairos, bu kentin doğal savunma özelliğinden yararlanarak aklı ve yeteneği ile Pergamon tarihinde yeni bir dönem açmıştır”, demektedir.

Taş kaplama yoldan Traian Tapınağı’na bir bakış
Taş kaplama yoldan Traian Tapınağı’na bir bakış

I. Eumenes Dönemi ( M.Ö. 263-241)

Phlletairos’un oğlu olmadığı için, ölümünden sonra kardeşlerinden biri olan Eumenes veya Attalos kral olabilirlerdi. Ancak onlarda kendisi gibi yaşlandığı için oğullarını tercih eder. Önce büyük kardeşi Attalos’un oğlunu manevi evlat edinirse de o kendisinden önce ölünce, Eumenes’in oğlu Eumenes’i evlat edinir ve ölümünden sonra kral olmasını vasiyet eder. Philetairos’un ölümünden sonra, Sardes’te bulunan Suriye Kralı Antiokhos, Eumenes’in krallığını tanımaz ve Philetairos döneminde verilmeyen hazineyi ister. Bunun üzerine savaş tehlikesi gelip kapıya dayanır. Eumenes, Batı Anadolu’daki Suriyelilere karşı olan kentlerle anlaşır. Galatlardan da ücretli asker sağlar. Eumenes topladığı askerlerle Antiokhos’un üzerine saldırır. Sardes önlerinde yaptıkları savaşta, Antiokhos’u bozguna uğratır. Savaş alanından kaçmak isteyen Antiokhos, Galatlı bir asker tarafından öldürülür (M.Ö. 261). Bu savaştan sonra, Pergamon Krallığının sınırları oldukça genişler. Yeniden darp edilen sikkelerin üzerine Philetairos’un portresi konur. Pergamon Krallığının doğuya doğru sınırlarının genişlemiş olması, kaçınılmaz olarak Sakarya ve Kızılırmak çevresinde yaşayan ve savaşçı bir ulus olan Galatlar ile zorunlu bir komşuluk doğurur. Pergamon Krallığı, Galatların sürekli olarak topraklarına yaptığı akınlara engel olmak için onlara düzenli olarak belirli oranda vergi ödemeye başlar.

Eumenes ülkesini iyi bir yönetici olarak yönetir ve halkının zengin ve özgür bir ortamda yaşamalarını sağlar. Onun döneminde Pergamon oldukça zengin bir bilim ve sanat merkezi haline dönüşür ve Anadolu’nun diğer kentleri ile her konuda yarışacak boyutlara ulaşır. Eumenes, genç Attalos’un spordaki başarılarını destekleyerek onun olimpiyatlara katılmasını sağlar. Pergamon’da bulunan bir yazıtta “Argos ve Teselya’dan birçok iki tekerlekli yarış arabası geldi. Bunların arasında Attalos’un arabası da vardı. Arabalar gerilmiş bir ipin önüne dizilmişlerdi. İp çekilince atlar koşmaya başladılar. Attalos’un arabası ok gibi atlarının ayakları arasından toz kaldırarak önde gidiyordu. Bu araba alkış yağmuru içinde birinci geldi.” denilmektedir. Bu başarı üzerine Pergamon’da sevinç kasırgası esmeye başlar. Bunun üzerine Pitane’li (Çandarlı) ozan Arkesilas “Pergamon yalnız silahları ile değil, atları ile de övgüye değerdir. Eğer bir ölümlü kişi Zeus’un düşüncelerini söyleyebilirse, denilebilirki, Pergamon gelecekte daha çok ün ve onur kazanmaya layıktı” der.

I. Eumenes Pergamon’u siyasal yönden olduğu kadar uygarlık düzeyi açısından da başarı ile yönetir. 22 yıllık yönetiminin son zamanlarında yerine geçecek olan Attalos’un kendi başarılarını devam ettireceğine inanmıştı.

I. Attalos Dönemi (M.Ö. 241-197)

I.Eumenes krallığı döneminde geniş bir ülke, düzenli ve güçlü bir ordu, zengin bir hazinenin sahibi olmuştur. Yönetimin başına geçen I.Attalos, Eumenes Dönemi’nde Galatlara verilen vergiyi haraç olarak yorumladığı için bu vergiyi ödemekten vazgeçer. Galatlar, Ankara çevresinde toplanarak, yağma ve haraç almak için Pergamon topraklarına saldırırlar. Pergamon ordusuna hiçbir prenslik yardım etmeye cesaret edemez. Bu nedenle ordunun morali oldukça bozulur. Bunun üzerine I.Attalos, avuç içine ters olarak “Nike-Zafer” yazısını yazar. Savaş falı bakmak üzere, kesilen kurbanın ciğerine gizlice bu yazıyı basarak askerlerine gösterir. Bu görüntü askerlerini oldukça yüreklendirir ve Galatlara daha bir hırsla saldırırlar. Galatlar büyük bir yenilgiye uğrarlar. Bu savaşla birlikte I.Attalos'un ünü her tarafa yayılır ve kral unvanını alır. Her ne kadar kendisinden önceki Philetairos ve Eumenes kral ilan edilmiş olsalar da bu tutmamıştı. Pergamonlular, I.Attalos’a Soter (kurtarıcı) sanını verirler. Galatlardan elde edilen ganimet, Pergamon’u koruyan tanrıça Athena'nın Akropolis'teki tapınağın avlusuna konur. Ayrıca tanrıçanın güzel bir heykeli de yaptırılarak bunların yanına dikilir. Heykelin kaidesinde “Kaikos ırmağının kaynağı çevresindeki savaşta Tolistoages Galatlarını, Athena’nın yardımı ile yenen Kral Attalos” yazılıdır. Savaş sonrası Pergamon’da bastırılan tetradrahmilerin bir yüzüne krallığın kurucusu Philetairos’un diğer yüzüne de Athena’nın portresi konulmaya başlanır.

Bundan bir süre sonra, Galtlar Selevkoslar ile anlaşarak yeniden Pergamon krallığına karşı saldırıya geçmelerine karşın tekrar yenilip Galtya’ya çekilirler. Strabon, bu yenilgiden sonra, Anadolu’da yağmacılık yapan Galatların 36 yıl süre ile komşu devletlerin sınırlarına giremediğini bildirir.

Bu sıralarda Suriye Krallığında II. Selevkos ve kardeşi Antiokhos Hieraks arasında taht kavgası başladığından, Attalos bu durumdan yararlanarak sınırlarını Toros Dağları’na kadar genişletir. Antiokhos ise Galatlar ile birleşerek yeni bir saldırı başlatır. M.Ö. 229 ve 228 yıllarında üst üste yapılan iki savaşta da Pergamon’lular galip gelir. Kazanılan bu zaferlerle birlikte ünlü Zeus Sunağı’nın yapımına başlanır. Kent bu dönemde görkemli anıtlarla donatılır. Bu dönemde yavaş yavaş Roma İmparatorluğu ile de dostluk bağları kurulmaya başlanır.

II. Eumenes Dönemi ( M.Ö. 197- 159)

I.Attalos’un ölümünden sonra büyük oğlu II. Eumenes kral olur. II. Eumenes babasının güttüğü siyasetin inceliklerini kapmış bir kişi olarak, aynı yolu izlemekte yarar görür ve Roma dostluğuna bağlı kalır. Ancak; henüz krallığının ilk yıllarında iki büyük tehlike ile karşı karşıya kalır. Bunlardan ilki, Galat beylerinden Ortiagon’un tüm Galatlardan oluşturduğu büyük ordusu ile bir Galat Krallığı kurmasına engel saydığı Pergamon Krallığına yaptığı saldırıdır. II. Eumenes, Galat Beyi Ortiagon’u büyük bir hezimete uğratır. İkinci büyük tehlike ise, Selevkos Kralı III. Antiochos’un saldırısıdır. Miletos, Erytrai kentleri Roma ve dostu Pergamon’dan yana tavır alarak, II. Antiokhos’a karşı koyarlar. Ephesos, Tralles, Telmessos ise Antiochos’u desteklerler. Pergamon’lular, Manisa önlerinde meydana gelen savaşta, büyük yararlıklar gösterir ve Antiochos’u yenerler. II. Eumenes M.Ö. 159 yılında hayata gözlerini yumar. 38 yıl süren krallığı döneminde askeri ve sivil yönetimde büyük etkinlikler oluşturur. Onun döneminde Pergamon en parlak çağını yaşar.

Strabon, ünlü Zeus Sunağı(Altar) ve kütüphane yapısının onun zamanında bitirildiğini yazar. I.Attalos döneminde kurulan kütüphane II.Eumenes tarafından genişletilmiş ve zenginleştirilmiştir. Eumenes babası gibi devlet işlerinde oldukça başarılı olmuştu. Ayrıca, sanata ve sanatçıya oldukça önem vermiştir. Hükümranlığı altındaki birçok kenti anıtlarla süslemiştir. Atina’ya yaptırdığı stoa 127 m. Uzunluğu bulmaktaydı. Pergamon en güçlü ve parlak dönemini onun döneminde yaşamıştır. Pergamon hiçbir zaman bu kadar zengin ve bu kadar güçlü olmadı. Asklepion yeni planlara göre genişletildi. Akdeniz ülkelerinden gelen hastaların gereksinimlerine cevap verecek bir hale getirildi. Böylece bütün dünya Asklepionları arasında ünlendi ve yerini aldı. II.Eumenes surları denilen surların içinde Akropolis gözalıcı sanat yapıtları ile yükseldi. Pergamon’da günümüze ulaşan yapıtların büyük bölümü Eumenes döneminde yapılmıştır. Bilgin, ozan ve sanatçılarla bir araya gelip tartışmayı çok sevmekteydi. Tarihçi Pythias, düşünür Menandros gibi seçkin dostları vardı. Zamanın ünlü halk ozanı Leschiades’i girdiği savaşlarda bile yanından ayırmazdı. Böylece Pergamon önemli bir bilim ve sanat merkezi olmuştur. Teorik bilimlerden felsefe, matematik, edebiyat, astronomi ile pratik bilimlerden mekanik, gemicilik, dokumacılık, mimarlık ve dericilik oldukça ileri bir seviyeye ulaşmıştır.

II. Attalos Dönemi (M.Ö. 159-138)

II. Eumenes’in ölümünden sonra, kardeşi II. Attalos onun yerine kral oldu. Eumenes hayatta iken ve Pergamon dışında bulunduğu zamanlarda kral vekili olarak II.Attalos görev yaptığı için devlet işlerinde aynı yolu izlemiştir. Güçlü bir yönetici, askerlik alanında oldukça bilgili, yetenekli bir devlet adamı olarak bilinir. Bu özelliklerinden dolayı, Pergamonlular onu insanüstü bir kahraman olarak görmüşlerdir. II. Eumenes’in krallığında onun sağ kolu olmuş ve kendisini sevmiştir. Roma, Eumenes’in daha sağlığında kendisine krallık teklifini reddetmiş ve kardeşine sadık kalmıştır. Bu nedenle Attalos, Philadelphos (kardeş sever) sanını vermiştir.

Anadolu’da hiçbir krallığın güçlenmesini istemeyen Roma, II. Attalos’a karşı Bithynia kralı Prusias’ı desteklediği için sınır boylarında çatışmalar başladı. II. Attalos Roma’ya başvurup bu hoş olmayan durumun önlenmesini ister. Roma, II. Attalos’u oldukça haklı bulur. Yapılan anlaşmada iki taraf sınır boylarında binden fazla asker bulundurulmayacağı üzerinde anlaşmaya varılır. Bu anlaşmayı fırsat bilen Prusias yine bir sınır çatışmasını bahane ederek bütün gücü ile Pergamon Krallığının topraklarına saldırıya geçer. Bu saldırı sırasında II. Attalos zor duruma düşer ve Akropol’e sığınır. Akropol’ü ele geçiremeyeceğini anlayan Prusias, tüm aşağı kenti yağmalar ve talan eder. Asklepion’da bir kurban töreni düzenler. Daha sonra heykeltıraş Pyromakhos’un yaptığı Asklepios heykelini alarak “Senin yerin benim ülkemdir, onu koru” der ve heykeli Bithynia’ya gönderir.

Prusias, daha sonra Pergamon’un liman kenti olan Elaia’ya saldırıya geçmesine rağmen, Attalos’un üvey kardeşi Sasandros ona güçlü bir şekilde karşı koyar. Prusias Bithynia’ya doğru geri çekilirken hareket alanı içindeki birçok kenti de yağmalar. Bu hareketi sırasında ordusunda bulaşıcı bir hastalık baş gösterir. Marmara Denizi’nde bulunan donanmasının büyük bir bölümü de çıkan bir fırtına sırasında yok olur. Bütün bunları fırsat bile Pergamon öç almak üzere güçlü bir ordu ile Bithnia’lılara büyük bir saldırı düzenler. Bu saldırı üzerine Roma araya girerek Prusias’ın aldığı yerleri geri vermesi ve eski sınırlarına çekilmesi koşulu ile Pergamonluları ikna eder.

II. Attalos oldukça önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu bayındırlık hizmetleri arasında Efesos’un dolan limanını temizletmesidir. Kaystros Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar günden güne limanı doldurmakta ve kullanılmaz hale getirmektedir. Bu amaçla, II. Attalos antik limanın tabanını taratarak ve temizleterek, büyük gemilerin limana rahatlıkla girip çıkmalarını sağlamıştır. Bu arada Atina ve Termesos’ta birer stoa yaptırmıştır. Bu günkü Antalya’nın olduğu yerde de kendi adıyla “Attaleia” bir kent kurar.

III. Attalos Dönemi (M.Ö. 138-133)

II. Attalos’un ölümünden sonra yeğeni olan III. Attalos kral olur. III. Attalos’un krallığı sırasında Bithynaialılar ile yapılan kısa bir savaş dışında, Pergamonlular için hayat fazla hareketli geçmez. III. Attalos devlet işleri ile yeterince ilgilenmemiş ve yönetimi güvendiği kişilere emanet etmiştir. Kendisi ise biyoloji, zooloji, zehir ve panzehirler konusunda deneyler ve araştırma yapmaya tutkusu olduğu için yaşamını bu konular üzerine adamıştır. Bu nedenle ölümünden önce hazırlatmış olduğu bir vasiyet üzerine de krallığını Roma İmparatorluğuna bırakmıştır.

Bu arada, III. Attalos’un baba bir ana ayrı kardeşi olan Aristonikos duruma müdahale ederek bir ayaklanma başlatır. Aristonikos kölelere özgürlük vaat ettiği için kısa zamanda Pergamonlular arasında oldukça fazla taraftar toplar. Pergamon ordusunun bir bölümü ve bazı kentlerde onun birliklerine katılır. Ege Bölgesi’nde direnen kentlerden Kolophon, Myndos ve Samos zorla ele geçirilir. Aristonikos’un donanması Kyme açıklarında savaş hazırlıkları yaparken, Roma taraftarı olan Ephesos donanmasının baskınına uğrar ve yok edilir. Buna karşın tüm şiddeti ile devam eden ayaklanma kıyı kentlerinden içerilere doğru yayılır. M.Ö. 131 yılında Könsül olan Licinius Crassus Mucianus komutasındaki bir Roma ordusu Anadolu’ya gelirse de yenilir ve Mucianus esir edilir. Mucianus kendini öldürmek ister ancak bunu başaramaz. Bu arada elinde bulunan bastonu Thrakyalı bir askerin gözüne saplar. Bu davranışı onun (M.Ö. 130) Thrakyalı asker tarafından öldürülmesine neden olur. M.Ö. 130 yılında Konsül Perperna komutasındaki ikinci bir Roma ordusu Anadolu’ya gelir. Roma orduları Aristonikos’u mağlup eder ve onu ele geçirir. Ele geçirilen Aristonikos, Roma’ya götürülür ve orada idam edilir.

Roma Dönemi’nde Pergamon

III. Attalos’un asiyeti ve Aristonikos’un öldürülmesi üzerine Roma İmparatorluğu Anadolu’da geniş bir egemenlik alanı oluştururlar. III. Attalos’un hazırlamış olduğu vasiyatnamenin 1. Koşulu Pergamon ve diğer kentlerin bağımsızlığı korunması kaydı bulunmaktaydı. Vasiyetinde sadece gelir kaynaklarının Roma’ya verileceği koşulu bulunmaktaydı. Vasiyetnamede yer alan kralın malı tüm ülkedir şeklindeki ifadeyi Romalılar farklı bir şekilde yorumlayarak, Pergamon’a ve krallığın bütün topraklarına sahip çıkarlar. M.Ö. 129 yılında Konsül M.Aguilla Anadolu’nun durumunu düzenlemek üzere on senatörle birlikte Pergamon’a gelirler. Yeni bir yönetim oluşturmak ve sınırları saptamak üzere çalışmaya başlarlar. Bu arada vasiyetname farklı bir şekilde yorumlanarak devlet hazinesi de Roma’ya gönderilir. Pergamon krallık arazisi, Anadolu’da kurulan ilk Roma eyaleti (Provincia Asia) adı altında Roma İmparatorluğu sınırları içine katılır. Bu tür yapılandırmalar sırasında bazı karışıklıklar yaşanmasına karşın genel olarak İmp.Augustus döneminde krallık topraklarında sulh ve sükuna kavuşulur. Özellikle İmparator Augustus M.Ö. 31-30 ve 20 yıllarında üç kez Pergamon’a gelir. Pergamonlular imparatordan kendilerine karşı duyduğu sempatiye güvenerek imparator ve Roma adına tapınak yapma izni alır. Bu dönemde bir Augustus diğeri ise Dea Roma adına olmak üzere iki tapınak yapılır. Ancak, bu tapınakların yeri henüz saptanamadığı gibi herhangi bir kalıntısına da ulaşılamamıştır. Pergamonlular, böylelikle kentleri için büyük bir onur olan Neokoros olma (yani imparator tapınağı yapma) hakkını elde etmiş olurlar. İmparator Augustus’un bu izini vermesinden sonra kent ile ilgili yazıtların birçoğunda Pergamon adının önüne Neokoros kelimesi yazılmaya başlanır. İmp. Augustus M.S. 14 yılında ölünce yerine Tiberius imparator olur. M.S. 17 yılında Ege Denizinde oluşan korkunç bir deprem sonucu Batı Anadolu’da bulunan kentlerin büyük bir bölümü yıkıma uğrar. Bu deprem Pergamon’da da çok önemli yıkımlara neden olur. İmparator Tiberius, bu kentlere yardım elini uzatır ve önemli bir çok yapının onarımı için katkıda bulunur. Ayrıca bu kentlerin vergilerinde de büyük ölçüde muafiyet sağlar.

İmp.Traian’da Pergamon’a kendi adına tapınak yapma izni verir. Pergamonlular, Akropolün en görkemli alanına onun adına bir tapınak yaparlar. Depremler sonucu büyük zarar gören bu tapınağın belirli bazı mimari parçaları günümüze kadar ulaşmıştır. Bu nedenle 1992 yılına kadar sürdürülen onarım çalışmaları sonucunda tapınağın doğu yöndeki sütunları ve alınlığı tamamlanmıştır. Pergamon’da W.Radt başkanlığında sürdürülen kazı ve onarımlar sırasında çok önemli buluntulara ulaşılmış ve bu arada bir çok eser onarılmıştır.

Bergama. Asklepeion. Tiyatro
Bergama. Asklepeion. Tiyatro

Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 117-138) döneminde kent yeni baştan imar edilmiş ve kent eski canlılığına kavuşmuştur. Kızıl Avlu olarak bilinen Mısır Tanrıları Tapınağı bu dönemde yapılmıştır. Antik dünyanın en önemli hastanelerinden biri olan Asklepion ise günün koşullarına göre yeniden yapılır . Bu yardımlarının karşılığı olarak İmp.Hadrian’ın bir heykeli yapılarak Asklepion’a dikilir. Bu heykel şu anda Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir. Ünlü söylevci Aristtides M.S. 146 yılında yakalandığı bir hastalığı sonucu iyileşmesi için Pergamon Asklepion’a gelerek tedavi olur. M.S. 166 yılında çıkan bir veba salgını Pergamon kentini de büyük ölçüde etkisi altına alır. Zeus Sunağı yakınında bulunan bir yazıtta “Ey büyük Zeus, Asklepios kentimizi çökerten hastalığı kov” denilmektedir. Daha sonra iş başına geçen Karakalla, Trakya seferinden dönerken Gelibolu’da çok önemli bir kaza geçirir. Bu kaza sonucunda Pergamon’a gelerek tedavi olur ve sağlığına kavuşur. Bu sağalım sonucu Tanrılara olan şükran borcuna karşılık olarak kentteki tapınaklara parasal destek sağlar. Akropol’de Büyük Tiyatro terasında yer alan Dionisos Tapınağı’nı mermer ile kaplatır. Bu nedenle tapınak Pergamon’da Yeni Dionisos Tapınağı adıyla anılmaya başlanır. Karakalla Dönemi’nde Pergamon kenti bütün hızı ile Akropol eteklerine ve düzlüklere yayılmaya başlar. Ticaret ve sanayi gelişerek kentin nüfusu yaklaşık yüzeli bine ulaşır.

Bizans Dönemi’nde Pergamon

Hz. İsa Kudüs yakınında Golgotha Tepesi’nde çarmıha gerilmeden önce, annesi Meryem’i, havarilerinden biri olan St. Jean ile yan yana görünce “Ey anne işte oğlun” ardından da öğrencisine “İşte annen” der. Bu gerçek, St. Jean’ın yazdığı İncil’de açıkça belirtilmiştir. (Yuhanna 19/26-27). St. Jean, Hz. Meryem’i yanına alarak, zorlu yolculuktan sonra Ephesos’a getirir. St.Jean ilerlemiş yaşına rağmen, Anadolu’yu dolaşarak yeni dini yaymaya çalışır. Bu çalışmalarını oldukça zor koşullarda sürdürmeye çalışır. Pergamon ve Ephesos yeni dine karşı oldukça acımasız tavır içinde olmasına rağmen St. Jean, bütün bunlara rağmen bu dine oldukça taraftar toplar. St. Jean, bir süre sonra yakalanır Roma’ya götürülür ve işkencelere tabi tutulur. Buradan Pathmos adasına sürgüne gönderilir. Domitianus’un ölümünden sonra hırıstıyanlık kıyımı durmuştur. Bu rahatlama sonrası, M.S. 95 yılında Patmos’taki sürgünden tekrar Efes’e dönmüştür. St. Jean, Roma’daki kötü anılarını Apocalypsei başlığı altında yazar. St.Paulus ilk kilisesini, Ephesos’ta kurar. Bu kilise daha sonra Anadoludaki yedi kilisenin merkezi olmuştur. Bu amaçla Ephesos ile birlikte Smyrna, Pergamon, Sardes, Philedelphia, Tytira ve Denizli’de diğer Batı Anadolu kiliseleri kurulmuştur. Havarilerden St.Paulus kurduğu bu yedi kiliseden ve Pergamon’daki yeni dine inananlardan bahseder. Pergamon’da yeni dine katılanlara oldukça büyük eziyetler yapılır. Hıristiyanlara zülüm yapıldığı için St.Jean Pergamon için “Şeytanın tahtı” anlamında bir ifade kullanır.

Pergamon kenti, anfitiyatrosu gladyatör ve vahşi hayvan dövüşlerinin yapıldığı çok önemli yerlerden biri durumundaydı. Bu nedenle M.S. 3.yüzyılda İmparator Decius zamanında üç Hırıstiyan’ın, Amphitiyatro’da vahşi hayvanlara parçalattırması, çevrede ve özellikle Pergamon’da oldukça derin yankılar uyandırmıştır. İmp.Diokletianus döneminde Pergamon Asia Eyaletin’de önemli bir Hıristiyan kenti görünümünde iken ,İmp.Theodosius (M.S. 379-395) döneminde Ephesos, Smyrna ve Tralles’ten sonra dördüncü ve önemli bir metropolitsen biri durumuna gelir. Ancak kent Bizans Dönemi’nde o eski ihtişam ve ününü yitirmeye başlar ve daha sonra Ephesos baş piskoposluğuna bağlanır.

Osmanli Dönemi’nde Pergamon

Bergama M.S. 716 yılında bir süreliğine Arapların işgaline uğradı. 1330 yılında ise tamamıyla Türklerin egemenliği altına girmiştir.

Pergamon’da Kazılar

1878 Yılında İzmir İstanbul demiryolu inşaatının başında Alman vatandaşı Carl Humann bulunmaktaydı. Çalışmalar sırasında işçilerden biri, Carl Humann’a bir firiz parçası getirir. Bu friz parçası ile birlikte, Pergamon’da kazı dönemi başlamış olur. Carl Humann bj parçayı en kısa süre içinde Berlin’e götürür ve müze müdürü Aleksander Conze’ye gösterir. A.Conze bu parça ile yakinen ilgilenir ve bunun çok önemli bir eser olduğunu hemen anlar. Bu saptama sonucunda, gerekli girişimlerde bulunarak 1877 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan kazı izni alırlar ve bir yıl sonrada kazı çalışmalarına başlarlar. İlk kazı çalışmalarını, kabartmalı parçanın bulunduğu Zeus Sunağı’nın olduğu yerde başlatırlar. Takip eden yıllarda ise Athena Tapınağı Kutsal Alanı, Tiyatro, Yukarı Agora, Dionysos Tapınağı ve Kral Sarayları’nın bulunduğu alanların kazı çalışmaları yürütülür. 1900 yılında kazı yönetimi Wilhelm Dörpfeld’e geçer. W.Dörpfeld çalışmalarını Alexander Conze ile birlikte yapmıştır. Oldukça düzenli ve bilimsel kazı ve araştırmalar yapan W.Dörpfeld 1913 yılına kadar Gimnasium, Hera Kutsal Alanı, Aşağı Agora, Attalos Evi ve Demether Kutsal Alanı’nın bir bölümünün kazılarını yapar. Pergamon’nun güney batısında yer alan bazı Tümülüsler de araştırma ve incelemeler yapar.

Kazılar

1927-1938 yılları arasında kazı başkanı Theodor Wiegad’tır. Bunun döneminde Akropolis’in kuzey ucunda bulunan Arsenal yapıları, Krallar Kültü Hereon’u ve çevresi, Demeter Kutsal Alanı’nın kazıları yapılır. Atatürk’ün emri ve Osman Bayatlı’nın gayretli çalışmaları sonucu bulunan eserler Bergama’da toplanmaya başlanır. Bu amaç için kurulan müzede eserler sergilenmeye başlanır.

1957 yılında ERİCH Boehringer kazı yönetiminin başına geçer. Bunun döneminde Asklepios Tapınağı ve çevresi, Aşağı Agora’nın bir bölümü ve yakın çevrede yer alan evlerin kazısı yapılır. 1972 yılında kazı başkanlığına Dr.Wolfgang Radt geçer. Sayın W.Radt’ın başkanlığında çok önemli kazı ve yenileme çalışmaları yapılır. Pergamon’un kuzeyinde bulunan ve kutsal alan olarak bilinen Kapı Kaya, Akropol’den ovadaki kente inen antik yolun iki yanında yer alan ev ve sosyal yapıların kazısını yapmıştır. Ayrıca Traian Tapınağı’nın restorasyonunu yaparak doğu alınlığı ayağa kaldırılmıştır. Oldukça başarılı bir çalışma sonucunda ayağa kaldırılan sütun ve sütun başlıkları günümüzün en güzel ve sağlıklı restorasyonları arasında yer almaktadır.

Ayrıca; son yıllarda (1977-1982) yılları arasında Ketios Çayı’nın kuzeyinde yer alan çömlekçiler mahallesi olarak bilinen çömlek atölyeleri ise S.Erdemgil başkanlığındaki ekip tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde, yine Bizans Dönemi’ne ait çeşmenin restorasyonu yapılmıştır.

Pergamon Kenti yaklaşık 6 km. karelik bir alana yayılmış durumdadır. Yaklaşık olarak 130 yıldan bu yana sürdürülen kazı çalışmaları sırasında antik kentin pek az bölümü açığa çıkarılmıştır. Bu nedenle Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait yapıların (Stadyum ve Amphi Theatr) bulunduğu alanların kazısı yapılmamıştır.

Pergamon’da Sur Duvarları ve Yerleşim

Pergamon’daki en erken sur duvarları M.Ö. 5-4 yüzyıllarına tarihlenmektedir. Akropolis’in tepe noktasında çok az bir bölümü ayakta kalmış olan ve çok köşeli kesme taşlarla yapılmış olan sur duvarları en kuzey uçtaki Arsenal Yapıları, Kral Sarayları ve Athena Kutsal Alanını içine almaktaydı. Küçük bir kale görünümünde olan bu yerin ana kapısı Athena Kutsal Alanı’nın güneyinde ve günümüzde de iç kale olarak adlandırılan sahanın kapısının bulunduğu yerdeydi. Bu kapı doğu yönünde yer alan bir kule ile korunmaktaydı.

Sur duvarları, Philetairos döneminde M.Ö. 281-263 bağımsızlık ilan edildiğinde, dışarıdan gelebilecek saldırılara ve özellikle Selevkoslar’a karşı güneye doğru genişletilerek yeniden yapılmıştır. Gmnasium ve Demether Kutsal Alanı kuzeyinde bulunan duvarlar bu döneme aittir. Strabon’a göre surlar birçok defa değiştirilerek yeniden yapılmış ancak son şeklini II.Eumenes döneminde almıştır. II.Eumenes Döneminde sur duvarları akropolün güney eteklerine kadar indirilmiştir. Bu duvarların çevrelediği kent yayılma alanı 222 hektar civarındadır. Tepenin uzun olan yanlarında yer alan sur duvarları sık kulelerle desteklenmiş, arazinin dik olan kuzey ve doğu yönünde kule yapmaya gerek duyulmamıştır. Güney batı ve batıda ise sur duvarları izlenememektedir. Kent Roma Dönemi’nde Akropolis’in güney batı eteklerine yayılırken, bu yönde bulunan sur duvarları yıkılmış ve bu duvarlara ait kesme taşlar başka yapılarda kullanılmıştır. Günümüzde de görülebilen ve Selinus Çayı üzeride yer alan köprü kentin bu yönde yer alan kapısına ulaşmak için yapılmıştır. II.Eumenes Dönemi sur duvarlarının doğu, kuzey ve güney yönde de kapıları bulunmaktaydı. Bunların arasında kentin ana giriş kapısı olarak bilineni Güney yönde yer alan kapıdır. II.Eumenes Dönemi’ne ait sur duvarlarının yaklaşık 4 km çıvarında olduğu hesaplanmıştır. Şu an Alman kazı evinin güneyi ve tepeye çıkan asfalt yolun başlangıcında yer alan bu kapı, Helenistik Dönem avlulu kapılar için verilebilecek en güzel örnektir. Kapıya ait temel duvarları günümüze kadar ayakta kalmıştır. Ortada geniş ve etrafı yüksek duvarlar ve dikdörtgen planlı üç kule ile çevrilmiş bir avluya sahiptir. Kent dışından gelen ve yol bu kapıdan geçerek Akropolis’e doğru geniş bir yay çizerek tepeye ulaşmaktadır. Büyük bir bölümü günümüze kadar ulaşan bu yol, iri andezit blokları ile kaplıdır. Avlu dışarıya, biri yayalara olmak üzere iki kapı ile geçilmektedir. Helenistik Dönem’de kent savunmasının ana unsuru olarak avlulu kapılar, bütün antik kentlerde yapılmıştır. Kent savunmasının en zayıf noktası olan kapılar, saldırıların ana hedefi olduğu için buralara avlu yapılmış ve çevresi kulelerle desteklenerek savunma daha güçlü hale getirilmiştir. Saldırılarda kapı kırılıp, düşman avluya girmiş olsa bile kule ve duvarların üzerinden düşman kuvvetlerine daha rahat karşı koymak mümkün olacaktı.

Asklepeion
Asklepeion

Pergamon Krallığı Dönemi’nde kent aşamalı olarak büyümüştür. Dönemin kral ve kraliçeleri kente önemli ve yeni yapılar kazandırmıştır. Kent M.Ö. 2 yüzyılda aldığı son şekli ile iki ayrı parçadan oluşmaktaydı. Akropolis’in doruğunda yukarı kent, yamaçlarda ve eteklerde ise aşağı kent yer almaktaydı. Kentin ana merkezi özellikle savunma ve yönetim yukarı kentte bulunmaktaydı. Garnizon ve cephanelik Akropolis’in en kuzey ucunda, saray doğu yönde, tiyatro ve dini yapılar ise kentin batı yönünde yer almaktaydı. Dini yapılarla doğudaki idari ve askeri yapılar kentin ortasından geçen ana cadde ile ikiye ayrılmıştı. Yukarı kent batıya eğimli ve kademeli setler üzerinde tiyatro çevresinde açılmış bir yelpazeye benzetilmiştir. Halk daha çok aşağı kentte oturmaktaydı. Bu alanda büyük mimari yapı olarak Agora, Gimnasium ve Demeter Kutsal Alanı yer almaktadır. Akropolün en yukarısında ve kuzey ucunda yer alan garnizon ve cephanelik ayrı bir surla çevrelenmişti. Kent yamaçlarda oluşturulan setler üzerine kurulmuştur. Arazi yapısı kent yerleşmesi içinde hiçbir zaman zorlanmamıştır. Akropolde yer alan ve büyük andezit taşlar ile kaplı ana cadde güneydeki II.Eumenes kapısından başlayıp, tepeyi kıvrılarak dolanarak, doruğa kadar ulaşmaktadır. Cadde terasları izleyerek tapınakların kenarından ya da yakınından geçmektedir. Ana cadde üzerinde yer almayan yapılar dar sokaklar ile veya basamaklı sokaklar ile ana caddeye bağlanmaktaydı. Araziyi genişletmek üzere yapılan teras duvarları üzerindeki bir veya iki katlı stoa ve galeriler kentin geleneksel yapılarıdır.

Krallar Kültü (Heroon)

Akropolisteki otopark yerinen üst kaleye doğru uzanan beton yolun sol tarafında görülen kalıntılar, Pergamon krallarından I.Attalos (M.Ö. 241-197) ve II.Eumenes ‘in (M.Ö. 197-159) anısına yapılan mezar anıtlarıdır. Helenistik Dönem de genellikle kahramanlar hayatta iken olduğu gibi ölümlerinden sonra da saygı görmekteydiler. Bu kahramanların, insani kusurları tamamen silinip, tanrısal olağanüstülükler kazandırılma kahramanlara tapınak benzeri bu tür yapılar inşa edilerek tapınılmıştır.

Heoon ortada bir peristyl (avlu) ve çevresinde kült odası ile ikinci derecede mekânların yer aldığı bir komplekstir. Avlunun çevresi dorik başlıklar taşıyan mermer sütunlar la çevrilidir. Kuzey kenarda sütun yerine kalın payeler kullanılmıştır. Bunların arkasında genişçe bir salon yer almaktadır. Bu salon kült törenleri sırasında toluca yemek yemek için kullanılmaktaydı. Salonun kuzeyindeki kült odası 6 x 12 m. Ölçülerinde olup kuzey duvarı kült heykeli için nişli olarak yapılmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde yapıda özellikle kült odasında değişiklikler yapılmıştır. Bu dönemde odanın ölçüleri 12 x 13 metreye çıkarılarak kareye yakın bir plan görünüm kazandırılmıştır. Nişin bulunduğu duvara dar bir podium ilave edilmiş ve duvarlar mermer ile kaplanmıştır. Duvarlar genişliği ile uygun bir şekilde daha da yükseltilmiş ve üzerine ikinci bir kat görünümü veren korinth tarzındaki başlıklı sütunlar dikilmiştir. Kült odası bu haliyle sütunlu bir kule halini almıştır.

Heoon yapısının kazıları sırasında aynı yerde daha önce başka bir heroonun ve evlerin bulunduğu saptanmıştır. Ele geçirilen bir yazıtta, bu evlerden bir tanesinin kentin su işlerini yürüten memura ait olduğu saptanmıştır. Bu evin yakın çevresinde yapılan kazılarda su künkleri ve sarnıçların varlığı saptanmıştır.

Kral Sarayları

Araba park yerinden yukarı doğru çıkan beton yol Üst Kale Kapısına ulaşmaktadır. Buradaki kapı temellerine kadar yıkılmış sadece doğu kulesi ayakta kalmıştır. Kaliteli bir işçilik gösteren kule yöresel andezit taşı ile yapılmıştır. Kuleden sonraki duvarlar Geç Bizans Dönemi’ne kadar değişik teknik ve malzemeler ile fazla özensiz onarımlar görmüştür. Kapıdan girişte sol tarafta Athena Kutsal Alanı ve Traian Tapınağı yer almaktadır. Sağda ise sur duvarları boyunca temel seviyesine kadar korunmuş olan Kral Sarayları bulunmaktadır. Kral Sarayları, Roma İmparatorluk Dönemi’nde kalenin bu bölümündeki yerleşimin dini bir görünüm kazanması amacıyla tahrip edilmiştir. Özellikle Traian Tapınağı’nın yapımı sırasında saraylar yıkılmış ve yan mekânlarının bir bölümü tapınağın altında kalmıştır. Peristylli ev tipi Helenistik Dönemde sevilerek ve çokça kullanılmıştır. Bu yapı tarzı Pergamon’da özellikle kullanılmıştır. Kral sarayları Akropolisteki diğer evlere göre fazlaca tahrip olmasına karşın, buna rağmen planları çıkarılmıştır. Orta bölümde 40-50 metre kare hatta daha küçük avlu diyebileceğimiz peristyl ve bunun çevresinde salon, yemek ve yatak odaları ile hizmetçilere için yapılmış yan mekânlardan oluşmaktadır. Kalıntılara göre duvarlar fresk ve tabanları son derece güzel mozaik ile kaplıdır. Dış görünümleri ise oldukça sadedir. Dışa açılan pencereleri bulunmamaktadır. Aydınlatma tamamıyla peristyli avlunun tavanından sağlanmaktaydı. Işık durumu yeterli olmadığı için sarayların bazı bölümleri karanlık ve loş bir yapıya sahiptir. Tarihlendirmeleri, kazılar sırasında ele geçirilen buluntulara göre yapılmıştır. Buna göre tepenin en üst noktasında Pergamon Krallık ailesinin kurucusu Philetairos’un sarayı bulunmaktadır. Kendisinden sonraki dönemde, Akropolis’in bu noktası askeri bir garnizona dönüştürüldüğünden, Philetairos’un sarayı da kışla olarak kullanılmıştır. Saray ve doğu sur duvarları arasında temelleri görülen bir sıra oda sarayın kışla olarak düzenlenmesi sırasında yapılmıştır.Yapılan kazılarda, bu mekanlarda silah kalıntıları ele geçirilmiştir. Philetairos’un sarayının aşağı bölümünde öndeki merdivenli yol boyunca dizilmiş olan diğer saraylar I.Attalos, II.Eumnes ve II.Attalos’a ait saray kalıntılarıdır. Bunların arasında en gösterişli si güney uçta yer alan saraydır. Bu sarayın kazıları sırasında bulunan bir kast parçası Pergamon Zeus Altarı (sunağı) için yapılmış ve her nasılsa burada kullanılmıştır. Bu nedenle saray M.Ö. 160 tarihini net olarak vermektedir. Sarayın kuzey doğu köşesinde bir sunak, kuzey batıda yer alan odanın tabanında ise Hephaistos imzalı bir mozaik kalıntısı açığa çıkarılmıştır.

Sarayların doğusunda yer alan sur duvarlarının burada bir kulesi yer almaktadır. Bunun hemen yanındaki boş alanın ne amaçla kullanılmış olduğu bilinmemektedir. Ancak; kuzey yönden gelen su kemerlerinin kaleye ulaştığı noktanın bu bölüm olması kentin su dağıtım sistemi ile ilgili yapıların bu bölümde olabileceğini kanıtlamaktadır. Bura da yer alan ve oldukça iyi korunmuş durumdaki yuvarlak bir su deposunun varlığı da bu görüşü doğrulamaktadır.

Askeri Yapılar (Arsenal)

Kral saraylarından sonra patika bir yol ile kalenin kuzey bölümünde yer alan Arsenal yapılarına ulaşılmaktadır. Yapılar bir birine paralel olarak uzanan ve dikdörtgen planlı beş ayrı yapı grubundan oluşmaktadır. İki katlı olan bu yapıların sadece alt katları günümüze ulaşmıştır. Bu kat bir birine paralel ve dar aralıklı duvar yapıları ile desteklenmiş ve ızgaralı bir görünüm verilmiştir. Izgara planlı olarak yapılmış olmaları iyi hava sirkülâsyonu ve sonucu korunacak yiyeceklerin bozulmadan uzun bir süre dayanmalarını sağlamıştır. Yapılarda yiyeceklerin yanı sıra silahlar ve savaş malzemeleri de saklanmıştır. Günümüzde Aşağı Agora da sergilenen on üç adet ve farklı çaptaki gülleler, bu alanda yapılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Gülleler herhangi bir savaş veya kuşatma sırasında sur duvarlarının üzerinden mancınıklarla düşmana atılmaktaydı. M.Ö. 3 ve 2. Yüzyılda yapılan Arsenal antik dönemde bilinen en eski en eski silah ve depoları ve kiler olarak kullanılan yapılardır. Bu amaç için kullanılan yapılar, büyük ölçüde Roma İmparatorluk Dönemi’nde lejyonlardaki karargahlarda görülmektedir.

Su Yolları

Bilindiği gibi Pergamon kenti yaklaşık 330 m yüksekliğindeki bir tepe üzerine kurulmuştur. Bu nedenle kentin su ihtiyacı yüzyıllar boyu büyük bir sorun olmuştur. Helenistik Dönem öncesine tarihlenen çeşitli sarnıçlar bir ölçüde gereksinimleri sağlamışsa da, ancak kentin bu dönemde önemli ölçüde gelişmesi su ihtiyacını da birlikte getirmiştir. Kentin su gereksinimi başka yönlerden sağlanmaya çalışılmıştır. Bu nedenle M.Ö. 2. yüzyılda kentin su gereksinimi kuzey yönde yer alan ve rakımı 1150 m olan Madra Dağı’ndaki su kaynaklarından sağlanmıştır. Bu dağ, Pergamon’a yaklaşık 44 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bu dağdan sağlanan su üç ayrı iletim hattı ile Akropolis’in kuzey yönünde yer alan ve 376 m yüksekliğindeki tepede yer alan yükleme odasına getirilmiş ve buradan kurşun borularla Akropılis’e ulaştırılmıştır. Yükleme odasına kadar olan iletim hattında her biri 50-75 cm uzunluğunda ve 16-19 cm çapında ve iki yüz binden fazla pişmiş toprak künk kullanılmıştır. Madra Dağı’ndan gelen üç ayrı su hattının debisi yaklaşık olarak saniyede 45 lt dir. Arsenal yılarını kuzey ucundan görülen su kemerleri kuzeye doğru tepelerde ufuk hattını izlemekte ve bu kemerler M.S. 2. yüzyılda yapılmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde kentin daha da büyüyerek aşağıdaki ovaya yayılması ile artan su ihtiyacı için farklı alanlardan su getirilmesi ihtiyacını doğurmuş bu nedenle Soma ilçesi yönünde yer alan kaynaklardan su getirilmesi için yatırım yapılmıştır. Soma ilçesinin yakınında bulunan su kaynaklarından (Bakırçay-Kaikos) kemerler (Akuadük) ve tüneller yardımı ile kente su getirilmiştir. Bu suyolunun Pergamon’a uzaklığı yaklaşık 53 km dir. Kanalların çapı ise yaklaşık 90 cm dir. Dünyanın sayılı akuadüklerinden biri olan bu su yolunun çok az bir bölümü görülebilmektedir.

Akropol'ün kuzey doğusunda yer alan  Hamzalı Köyü Barajı
Akropol'ün kuzey doğusunda yer alan Hamzalı Köyü Barajı

Pergamon suyolları M.S. 178 yılında meydana gelen deprem sırasında büyük ölçüde hasar görmüştür. Depremden sonra, Madra Dağı’ndan gelen suyu taşıyan su kemerlerinin yıkılmamış olan alt bölümü yeniden düzenlenmiş ve üzerine bir ters sifon kulesi yapılmıştır. Soma yönünden gelen su hattına ise yön değişiklikleri yapılmış bir çok yerde kemerler kaldırılarak bunların yerine su tünelleri açılmıştır. Tünellerden bir bölümü Akropol’ün doğu eteklerini takip ederek aşağı kente kadar gelmektedir. Bu yönden gelen suyu sarayların kuzey ucundan kente girdiği tahmin edilmektedir. Su burada bir toplama deposuna getirilmekte daha sonra kentin değişik yerlerine küçük boyutlardaki künkler sayesinde istenilen noktalara sevk edilmekteydi.

Traian Tapınağı ve İmparator Kültü

Kral saraylarının batı tarafında kısmen ayağa kaldırılmış olan mermer yapı İmparator Traian Tapınağıdır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde kentlerin imparator tapınağına sahip olmaları onur verici bir olaydı. İmparatorlar her kente bu izni kolayca vermemekteydiler. Bunun için belli başlı kentler sürekli olarak imparator adına tapınak yapma iznini almak için, yani neokoros olmak için uğraşmışlardır. Pergamon daha çok Smyrna (İzmir) ve Ephesos (Selçuk) ile yarış halinde bulunduğu için olabildiğince masraf ve emekten kaçınılmamıştır. İmparator Augustus Bithynia Eyaleti için Nikomedia (İznik) Asia Eyaletinde ise Pergamonda kültü bulunan Dea Roma(Roma Tanrıçası) ile birlikte olmak koşulu ile eyaletin Roma vatandaşı olmayan halkı için birer Augustus kültüne izin vermişti. Augustus’un ölümüyle neokoros olma durumunun kaybolma tehlikesi Ephesos ve Smyrna’ya karşı ağır bir saygınlık zedelenmesi durumu yarattığı için Pergamonlular uzun bir süre imparatorlardan bu hakkı almaya çalışmıştır. Nihayet Traian yeniden kendi adına tapınak yapma iznini verir. Ne varki tapınak daha tamamlanmadan İmparator Traian ölünce (M.S. 117) aynı tehlike ile karşı karşıya kalırlar. Traian’dan sonra imparator olan Hadrian, Pergamon halkına gereken anlayışı göstererek Pergamonlulara eski iznin geçerli olduğunu bildirir. Tapınak tamamlandıktan sonra Pergamonlular Traian’nın heykeli ile birlikte İmparator Traian’ında heykelini dikerler. Kazılar sırasında bu heykellere ait olduğu sanılan parçalar bulunmuştur. Pergamon’da bir imparator tapınağının bulunması dinsel amaçtan çok prestij sorunuydu.İmparator kültü hiçbir zaman bir din haline gelmemiştir.

Pergamon. Traian Tapınağı. 1990 yılı restorasyon çalışmaları
Pergamon. Traian Tapınağı. 1990 yılı restorasyon çalışmaları

Traian Tapınağı, ovada gelişmiş olan Roma Dönemi kentinin her yanından görülebilecek şekilde Akropolis’in en güzel yerine konumlandırılmıştır. Tapınağın oturduğu alan “V“ kesitli, eğimli ve sarp bir arazi yapısına sahiptir. Tapınak yerinin ve kutsal alanın düzleştirilmesi için toz ve kemerli alt yapılarla düzleştirilmiş ve yükseltilmiştir. Temel kazılarında açığa çıkarılan yapı katmanları, aynı alanda tapınaktan önce evlerin bulunduğu ve özellikle doğu tarafında Kral Saraylarına ait tali yapıların olduğu saptanmıştır. Yüksek bir podyum üzerine oturtulan tapınak ovadaki kente doğru planlanmıştır. Akropolis’te yer alan yapıların çoğunda gri yada soluk pembe renkte andezit taşının yapı malzemesi olarak kullanılmış olması, tümüyle beyaz mermerden inşa edilen Traian Tapınağı’nın çok uzaklardan bile görülmesini sağlamıştır.

Traian Tapınağı 6x10 sütunlu olup peripteros bir plana sahiptir. Sütun başlıkları Korint tarzındadır. Tapınağın batı yönü hariç üç yönü sütunlu portikle çevrilidir. Kuzeyde yer alan sütunların podyumu tapınağın oturduğu zeminden 5 m kadar yükseltilmiş ve buda tapınağın aşağılardan daha anıtsal olarak görünmesini sağlamıştır. Kuzey portikin batısında apsidal bir niş içinde heykel kaidesi ayrıca doğu ucunda da ayrı bir heykel kaidesi bulunmuştur. Ancak günümüzde bunların sadece temel kalıntıları görülmektedir. Önemli bir bölümü 1992 yılı restorasyonu sırasında ayağı kaldırılan tapınağın sadece güney batıdaki akroter ve alınlığa ait parçaları yerine konulmuştur.

Traian Tapınağı. Batı yönde yer alan teras duvarı
Traian Tapınağı. Batı yönde yer alan teras duvarı
Traian Tapınağı. Doğu yönde yer alan stoa
Traian Tapınağı. Doğu yönde yer alan stoa

Athena Kutsal Alanı

Traian Tapınağı’nın güney yönünde ve ona bitişik olan terasın üzerinde yer alan geniş bir düzlük Athena Tapınağı’na ayrılmıştır. Pergamon kentinde bilinen en eski tapınak olup, M.Ö. 4. yüzyılda yapılmıştır. Peripteros planlı olan tapınak dor başlıklar taşıyan 6 x 10 sütunludur. Günümüze ancak kimi mimari parçaları ve temelleri ulaşmıştır. Kalan parçalardan tapınağın cellasının iki bölümlü olduğu anlaşılmaktadır. Tapınağa ait mermer mimari parçalar çoğunlukla Bizans Dönemi’nde kireç ocaklarında kullanılmıştır. Kral II.Eumenes Döneminde (M.Ö. 197-159) tapınağın çevresindeki kutsal alanın galerileri kuzey kenardaki kütüphane doğudaki kutsal alana girişi sağlayan propylon ilave edilmiştir. Doğu ve kuzey yönde yer alan galeriler ikişer katlıdır. Bu yapıların birinci kattaki sütunlar Dor düzeninde, ikinci katta yer alan sütunlar ise İon düzenindeydiler. Kuzeyde yer alan galerinin birinci katı ortadan bir sıra sütunla iki nefe ayrılmıştır. Galerilerin arka duvarında yer alan nişlerde büyük boy heykeller bulunmaktaydı. Üst katların korkuluk levhalarının tapınak yönündeki cepheleri, Pergamonlular tarafından yenilgiye uğratılan Galatlardan ele geçirilen silahların kabartmaları ile dekore edilmiştir. Propylonda da aynı kabartmalar bulunmaktadır. Tapınağın alınlığı altındaki frizde Tanrıça Athena’nın simgesi olan baykuş ile Zeus’un simgesi olan kartal kabartması işlenmiştir. Bunun için tapınağın aynı zamanda Zeus’a da adandığı görüşü ileri sürülmektedir. Tapınak kutsal alanının ortasında bulunan mermerden yuvarlak kaide üzerinde İmparator Augustus’un heykeli bulunmaktaydı. Bunun yakınında ulunan başka bir kaide üzerinde ise Pergomunluların Galatlar’dan kazandıkları ganimetlerin bir bölümü ile silahları başka bir kaide üzerinde sergilenmekteydi.

Pergamon Kütüphanesi

Ünlü tarihçi Strabon’a göre Pergamon Kütüphanesi, Athena Tapınağı Kutsal Alanı’nın kuzey kenarı arkasında bulunan dar teras üzerine oturtulmuştur. Kutsal alanın bu yöndeki iki katlı galerisinin ikinci katı aynı zamanda kütüphanenin bu tarafa yapılmış bir galerisi görünümündeydi. Kütüphane doğrudan galerinin ikinci katına açılmaktaydı. Çünkü etrafında ne bir sokak ve ne de bir meydan bulunmaktaydı. Pencereleri ve kapısı doğrudan doğruya galeriye bakmaktaydı. Okuma için gerekli olan ışık buradan sağlanmıştır. Kütüphane, II.Eumenes tarafından yaptırılmış ve İskenderiye (Aleksandria) kütüphanesinden sonra antik dünyanın en büyük kütüphanesi arasında yer almaktaydı. Yan yana dizilmiş dört mekân ve batı uçtaki sütunlu propylon yapısından meydana gelmiştir. Bunlardan doğu uçta yer alan en genişi olup 13 x 16 m. ölçülerindedir. Bu mekân okuma salonu olarak kullanılmaktaydı. Bu mekânın duvarlarında ahşap kitap raflarının monte edildiği oyuklar günümüzde de görülebilmektedir. Yan duvarları antik kütüphanelerin çoğunda olduğu gibi çift katlıdır. Rulolar ve kitapların rutubetten zarar görmemesi için duvarların arası boş bırakılarak örülmüştür. Kütüphanenin doğu uçtaki en geniş mekânında podiumlar ve kitap raflarını duvarlara bağlayan kenet delikleri günümüzde de görülebilmektedir. Okuma salonunun kuzey duvarındaki kaide üzerinde 3,5 metre yüksekliğindeki Athena heykeli yer almaktaydı. Bu heykel günümüzde Berlin Müzesi’nde sergilenmektedir. Kaidesi ile birlikte 4,5 metreye ulaşan heykel Atina‘daki Athena Parthenos heykelinin benzeridir. Heykelin boyuna baktığımızda salonun yüksekliğinin yaklaşık 6 metre olduğunu söyleyebiliriz. Diğer mekanlarda kitap raflarının olduğunu gösteren hiçbir iz yoktur.

Antik kaynaklara göre, Pergamon Kütüphanesinde 200 bin cıvarında kitap ve rulo bulunmaktaydı. Bu kadar çok kitabın bu yapıda bulundurulması olanaksız görüldüğü için çevrede kütüphaneye bağlı ek yapılarında olduğu düşünülebilir. Pergamon ile Aleksandria (İskenderiye) arasında ilişkilerin zaman la bozulması sonucu, kente papirustan yapılmış kağıt rulolarının gelmemesi üzerine Pergamonlular bunun yerine parşömeni buldular. Parşömen kelimesi, Pergamon kelimesinden türemiştir. Mısır’daki İskenderiye kütüphanesinin yanması sonucu Pergamon Kütüphanesi M.Ö 41 yılında Antonius tarafından kaçırılarak Kraliçe Kleopatra’ya armağan edilmiştir.

Tiyatro ve Dionysos Tapınağı

Pergamon da farklı zamanlarda anıtsal nitelikte üç adet tiyatro yapılmıştır. Bunların arasında en görkemlisi Akropolis’teki Helenistik Dönem’de yapılmış olan ve Roma İmparatorluk Döneminde değişikliğe uğrayan batı yamaçtaki tiyatrodur. Athena Kutsal Alanı ile batısındaki teras arasına oturtulan tiyatro bir yelpaze gibi yukarıya doğru genişler Seyircilerin oturduğu Cavea bölümü iki yatay yolla (diazoma) üçe bölünmüştür. Toplam olarak 10 bin seyirci alabilmekteydi. İmparator için yapılan onur locası alt bölümde olup mermerden yapılmıştır. Diğer oturma yerleri trahit ve andezit taşından profilli olarak yapılmıştır. Tiyatronun Athena Kutsal alanı ile sınır oluşturan üst noktasında akustik’i güçlendirmek ve yapıya anıtsallık kazandırmak amacıyla nişli ve kemerli yüksek bir duvar yapılmıştır. Bunun bir bölümü (güney uçta) günümüze kadar ayakta kalmıştır. Bu duvar imparator locası ve sahne binasının taş podyumu Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki değişiklikler sırasında yapılmıştır. Koronun bulunduğu orkestra meydanı ve sahne yapısı tiyatronun önünde “Tiyatro Terası” olarak isimlendirilen düzlüğe oturtulmuştur.

Helenistik Dönem tiyatroların çoğunda olduğu gibi Pergamon Tiyatrosunun sahne yapısı ve önündeki podyumu ahşaptan yapılmıştı. Günümüzde yerinde görülen düzgün oyuklar sahne yapısını taşıyan kalın hatıllara ait yuvalardır. Dionysos Tapınağı tiyatronun kuzeyinde yer almaktadır. Tapınağa giden yol orkestranın olduğu alandan geçmektedir. Bu amaçla tiyatroya ait bu ahşap podyum gösterilerden sonra yerinden sökülmekte ve tapınağa geçiş sağlanmaktaydı. Tiyatro Terası 250 metre uzunluğunda dar bir koridor görünümündedir. İki tarafında sütunlu galeriler ve dükkânlar bulunmaktaydı. Batı bölümde yer alan galerinin dışa bakan tarafında zemin katta bulunmaktaydı. Bunun bir bölümünün sahne yapısının ahşap malzemelerin depolandığı yer olduğu akla yatkındır. Tiyatro terasının girişi güney uçta üç gözlü anıtsal bir kapı ile sağlanmaktaysa da günümüze kadar ulaşan herhangi bir kalıntı ulaşmamıştır.

Terasın kuzey ucundaki dar alana Dionysos Tapınağı yerleştirilmiştir. Tiyatro oyunlarının Dionysos adına yapılan eğlence ve törenlerinden doğduğunu düşünürsek, Tapınağın neden bu kadar yakın Tiyatroya yakın yapıldığı daha iyi anlaşılmaktadır. Tiyatro temsillerinden önce uygulanan geleneksel kurban töreninin yapıldığını kabul edebiliriz. Prostilos planlı olan tapınak M.Ö. 2. Yüzyılda İon Düzeninde yapılmıştır. Başlangıçtaki yapımı sırasında bölgesel olan andezit taşı kullanılmıştır. İmparator Krakalla Trakya’dan Pergamon’a gelirken Gelibolu’da tehlikeli bir gemi kazası geçirmiştir. Bu kaza sonucunda Pergamon Asklepieion’a gelerek tedavi görmüş ve sağlığına kavuşmuştur. Bunun sonucunda tanrılara olan şükran borcunu ödemek için Asklepieion’a yardımlarda bulunmuş ve buraya heykelini diktirmiştir. Bütün bunların yanı sıra Tiyatro terasında yer alan Dionysos Tapınağı’nı da mermerle kaplatmıştır. Bu hizmetlerinden sonra İmparator Karakalla Pergamon’da yeni Dionysos olarak anılmaya başlanmıştır. Asklepieion’da yapılan kazılara sırasında heykele ait olan baş bulunmuş ve şu an Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir.

Zeus Altarı (Büyük Sunak)

Athena Kutsal Alanı’nın güneyinde ve ondan daha alçakta bulunan tras üzerinde yer almaktadır. Altarın oturduğu alanın ölçüleri 77 x 70 metre boyutlarındadır. Zeus Altarı batıdaki Selinus doğudaki Ketios Vadisinden olduğu gibi aşağı kentten de bütün görkemi ile görülebilmekteydi. Akropolis’te Helenistik Dönem’e tarihlenen yapıların en görkemlisidir. II.Eumenes Dönemi’nde Pergamon Krallığı’nın altın dönemini yaşadığı sırada yapılmıştır. M.Ö. 190 yılında Galatlar’a karşı kazanılan zaferin anısına Zeus ve Athena’ya adanarak şükran borcunu ödemiş olurlar. Yüksek kabartmaları ve mimari malzemelerinin bir bölümü bir tesadüf sonucu 1871 yılında Alman Mühendisi Carl Humann tarafından Heroon, Yukarı Agora ve Bizans sur duvarlarında bulunmuştur. Bunu takip eden yıllarda yapılan kazılarda bulunan diğer eserlerle birlikte önce Dikili’ye oradan da Berlin’e götürülmüştür. Taşınan bu mimari parçalar ve yüksek kabartmalar yeniden rekonstitüsyonu yapılarak yeniden ayağı kaldırılmıştır. Günümüzde Akropolis’te bu anıtın yerinde sadece temel kalıntılarından başka bir şey görülmemektedir. Üzerinde yetişen iki adet çam fıstığı bu görüntüye ayrı bir hüzün katmaktadır.

Zeus Altarı beş basamaklı bir krepis, frizli kaide ve üzerindeki sütunlu galeriden meydana gelmiştir. Altar atnalı planlı olup batıya doğru yönlendirilmiştir. Bu yönde bulunan 20 basamaklı merdivenle çıktıktan sonra sütunlu galerinin çevirdiği ortadaki alanda esas sunaka ulaşılabilmekteydi. Sunak 36,44 x 34,20 metre ölçülerinde ve tümüyle beyaz mermerdendir. Yan taraftan bakıldığında, altta merdiven gibi duran beş basamaklı krepis, frizin kaidesi 2,30 metre yüksekliğinde yüksek kabartma friz ve İon Düzeni’nindeki sütunlu galeri görülmekteydi. Sütunlu galerinin tabanı dışa doğru taşırılmıştır. Yapının en ilgi çeken tarafı dış duvarı çepeçevre dolaşan 120 metre uzunluğundaki frizlerdir. Yüksek kabartma olarak yapılmış olan bu friz Helenistik Dönem heykeltıraşlık eserleri arasında en muhteşem örnekler arasında yer almaktadır. Frizlerde işlenen ana konu Olympos tanrılarının, yer altı güçleri ve Gigantlara (devler) karşı kazanmış oldukları zaferi anlatmaktadır. Doğu yönde Zeus ve Athena kabartmaları ile birlikte güneşin doğuşu ile ilgili olarak Artemis, Apollon ve anneleri Leto kabartmaları betimlenmiştir. Kuzey yönde yıldız tanrısı Orion, kader tanrıçaları Noiralar ve gece tanrıçaları işlenmiştir. Batı yönde ise deniz tanrıları Okeanos, Amphitirite, Nereus ve Triton görülmektedir. Güney cephede ise Şafak kızıllığı güneş tanrısı Helios ve bunlarla ilişkisi bulunan diğer yarı tanrılar işlenmiştir. Böylece yönlere göre tanrı ve yarı tanrıların kabartmaları yapının tamamını çevirmiş durumdadır. Bu sıralama Helenistik Dönem heykeltıraşlık eserleri arasında plan ve sanatsal özellikleri yönünden en ön sırada yer almaktaydı. İç bölümde bulunan ana sunak üzerinde ise Herakles’in oğlu Telephos’un doğuşundan Pergamon kentini kurasıya kadar geçirdiği safhalar yüksek kabartma olarak verilmiştir.

plan

Zeus Altarı’nda bütün ilk çağ tanrı ve tanrıçalarının bir frizde gösterilmiş olması oldukça önemlidir. Bu yapısı ile sunak bir bakıma Hattuşaş’taki Hitit Yazılı Kaya üzerinde yer alan betimleri anımsatmaktadır. Yazılkaya da yer alan kabartmada da bütün Hiti Tanrıları bir arada gösterilmiştir. Atnalı biçimindeki sunaklar Priene ve Magnesia’da da görülmektedir. Bu tür sunaklar arasında yer alan ve en erken döneme tarihlenen sunak ise Samos, Hera Tapınağı’ndaki sunaktır. Bunların bir tapınak önünde yer almalarına karşın Pergamon Zeus Sunağı ise Akropoliste tanrıya sunulan tek bir yapı özelliği taşımasıdır. Altar ayrıca bunların arasında en yüksek olanıdır. Zeus Sunağı, mimari özellikleri, dekorasyon ve heykeltıraşlık eserlerinin bir uyum içinde sunulduğu en muhteşem ve görkemli yapılar arasında görülmektedir.

Yukarı Agora

Zeus Sunağı’nın güney tarafındaki teras üzerinde kentin Yukarı Agora’sı bulunmaktadır. Alışılagelmiş dikdörtgen ya da kare planlı agoraların tersine arazinin konumuna uyularak yaklaşık “L“ planlı olarak yapılmıştır. Tam ortasından aşağıdan gelen ana yol geçerek alanı ikiye bölmektedir. Güney ve doğu kenarında önde sütunlu galeriler arkada ise küçük ve dar dükkânlar yapılmıştır. Güney galerinin oturduğu alan birden alçaldığı için dış tarafına zemin kat görünümünde bir alt galeri yapılmıştır. Bu alt galerinin odaları üstte bulunan dükkânların depoları görünümündedir. Agoranın batı kıyısında önünde sunakları bulunan küçük bir tapınak vardır.

Nike Heykeli. Bergama Müzesi
Nike Heykeli. Bergama Müzesi

Tapınakta, İon ve Dor mimarisi karışık olarak uygulanmıştır. Yapı anteli prostylos tapınaklar tipindedir. Bu yapının hemen yanında tapınak benzeri başka bir yapının temelleri ortaya çıkarılmış ise de ne olduğu konusunda kesin kanı elde edilememiştir. Yukarı Agora kuzey batı köşesindeki apsisli yapı dışında diğer yapıların tümü Helenistik Dönem de yapılmıştır. Apsisli yapı ise Roma Dönemi’nde büyük ölçüde değiştirilmiştir. Kullanım amacı kesin olarak bilinmemesine karşın, bu tarz apsisli yapılar Anadolu’daki eski kentlerdeki agoralarda sıkça görülen bir geleneği yansıtır. Yukarı Agora’nın yaklaşık olarak 100 metre kadar güney tarafında ve aşağıdan gelen yola uygun olarak bir hamam yapılmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen yapının Tepidariumu dışındaki bölümleri tamamıyla yıkılmış oldukları için diğer bölümleri ayırt etmek olanaksızdır. Tapıdarium yuvarlak planlı olup doğu tarafında apsidal bir nişi bulunmaktadır. Sondaj kazıları sırasında aynı yerde hamamdan önce yapılmış bir başka yapının mozaikli döşemesi ortaya çıkarılmıştır.

Küçük Gimnasium (Hamam-Odeion ve Heroon)

Oldukça büyük kaldırım taşı döşeli ana yol hamamdan sonra aşağıya doğru eğimli olarak devam etmektedir. Bu yol takip edildiğinde yaklaşık 150 m sonra kazı çalışmaları son yıllarda tamamlanmış ve bir bölümü onarılmış yapı kompleksi ile karşılaşılır. Yol boyunca sıralanan bu yapı kompleksi içinde hamam, odeion ve bir heroon bulunmaktaır. Aynı çatı altında olan bu üç yapı küçük bir gimnasium olarak kullanılmıştır. Hamam ana cadde ile buradan kuzeye doğru uzanan dar bir sokak arasına yapılmıştır. Sokağın girişinin hemen solunda oldukça bozulmuş durumda kare planlı bir latrina (tuvalet) bulunmaktadır. Sokaktan gelen kanalizasyon latrinanın altından geçerekcadde tabanı altındaki büyük kanalizasyon kompleksine ulaşmaktadır. Hamamın tam ortasında yer alan diğerlerine göre daha geniş olan mekân, avlu görünümlü frigidariumdur (soğuk bölüm). Bu alanda yer alan sütunlardan birkaç tanesi sonradan ayağı kaldırılmıştır. Kuzey duvardaki yarım daire biçimindeki niş soğuk su havuzudur. Bunun üzerinde bulunan ve nispeten iyi korunmuş durumdaki mekân ise havuza su sağlayan depodur. Tabanı ve duvarları su geçirmemesi için oldukça kalın bir harç tabakası ile kaplanmıştır. Frigidariumun güneyinde yuvarlak planlı terleme odası (en sıcak bölüm) onun aşağı tarafında hamamın külhanı bulunmaktadır. Külhanın girişi ana caddedendir. Batıdaki bir birine eşit büyüklükteki iki mekân ise caddeye yönelik iki dükkândır. Külhanın doğusunda ona bitişik durumda arka arkaya sıralanmış üç mekan ise yan taraftaki heroonla ilgili olarak erzak deposu, mutfak v.s. için kullanılmıştır. Bunlardan cadde kenarında olanının üzeri onarımlar sırasında kapatılmıştır.

Hamam frigidariumun doğuya doğru açılan iki kapısından birisi bitişikteki kama planlı odeion’nun üst basamaklarına geçit sağlamaktaydı. Oturma sıraları çok iyi korunmuş durumda bulunan Odeion oldukça küçüktür. Orkestrası yarım daire şeklindedir. Bunun tam ortasından üst sıraya kadar uzanan merdiven yay biçimindeki oturma sıralarını ikiye böler.

Odeion’nun yanında ona bitişik durumdaki mermerli salon ise Diadoros Pasparos ismindeki hayırseverliği ile tanınmış bir Pergamonlunun heroonudur. Bu alan kült salonu olarakta kullanılmıştır. Salon güneye doğru yönlendirilmiş dikdörtgen planlıdır. Kuzey duvarında üçgen alınlıklı apsidal bir niş vardır. Diadoros Pasparos’un kült heykeli bu nişin içinde yer almaktaydı. Bu heykelin orjinalı Bergama Müzesi’nde korunmaktadır. Heykelin başına ait mülajı bu salonda sergilenmektedir. Diadoros Pasparos M.Ö. 70 yıllarında Pergamon’da yaşamıştır. Böylece Heroon ve Odeion’nun tarihlendirilmesi de bu yolla sağlanmıştır. Heroon’nun tabanı ve duvarları mermer levhalarla kaplanmıştır. Duvarlarında şimdi kopyaları sergilenen levhalarda dövüş horozu, üzeri yıldızlı dioskurlara ait miğfer, mızrak , kılıç ve zırh kabartmaları gerçekçi bir tarzda betimlenmiştir. Heroon’nun uzun yan duvarlarında bu levhalardan dokuzar tane bulunmaktaydı. Kabartmaların tarihlemeleri üslup yönünden Diadoros Pasparos’un yaşadığı tarihten biraz daha geç döneme tarihlenmektedir. M.S. 17 yılında oluşan büyük depremden sonra İmp.Tiberius Pergamon’nun onarımı için yardımlarda bulunduğu ve Pergamon’a vergi muafiyeti sağladığı bilinmektedir. Bu onarımlar sırasında deprem sonucu tahrip olan levhaların yerine yenilerinin yapılıp konulduğu söylenebilir. Son yıllarda yapılan onarım çalışmaları sırasında bulunan bereket ve bolluğun sembolü olan bir phallos kabartması doğu duvarı cephesine konulmuştur. Odeion ve Heroon M.S. 4.yüzyıla kadar kullanılmıştır.

Lokanta ve Dükkanlar

Akropolis’in güney eteğindeki, 2.Eumenes Kapısı’ndan başlayarak tepeye doğru tırmanan ana caddenin kenarlarında bir ya da iki katlı dükkânlar bulunmaktaydı. Dükkânlardan Heroon sırasında bulunan birkaç tanesinin kazısı yapılmıştır. Heroonun hemen bitişiğinde bulunan dükkân önlü arkalı olmak üzere iki mekânlıdır. Arkada yer alan mekânın kayaya oyulmuş kuzey duvarının içinde bir niş bulunmakta ve buradaki ızgara tabanda toprağa karışmış halde tavuk, keklik ve domuz gibi hayvanlara ait kemik artıkları bulunmuştur. Ele geçirilen bu buluntulara göre, mekânın basit bir lokanta olduğu saptanmıştır. Bunun bitişiğindeki yine iki cepheli ve iki odadan oluşan mekânlarda lokanta olmadır. Bu mekânlar geç dönemlerde başka amaçlar için kullanıldığı için oldukça bozulmuştur. Cadde kenarında üçüncü sırada yer alan dükkânın tabanı oldukça yumuşak bir kaya zemine sahiptir. Yumuşak kaya zemine açılan çukurlara büyük küpler(pithos) yerleştirilmiştir. Bunlar ve cadde tarafındaki duvarda dışarıya yönelik bir tezgahın bulunmuş olması bu iş yerinin şarap veya yağ satan bir alışveriş mekanı olduğunu kanıtlamaktadır.

Dionysos Kült Yeri ve Podiumlu Salon

Şarap dükkânının doğu duvarı kenarında bulunan dar merdiven bir teras, üstteki Dionysos Kült yapısına ulaşmaktadır. Pergamon’da özellikle halk arasında Dionysos tapımı oldukça rağbet görmekteydi. Bu inanca mensup olanların oluşturduğu kült topluluğu belirli zamanlarda burada törenler yapmaktaydılar. Bir doğa ve şarap tanrısı olarak bilinen Dionysos ‘un büyük gücü doğanın kendisi değil, insanla doğa arasındaki değişmez ilişkidir. Doğanın sırlarına ermek, başka bir deyişle tanrılaşmak insan için ulaşılması özlenen önemli bir aşamadır. Tanrı Dionysos bu özlemin yolunu herkese kolayca açar. Bu yol şarap ve sarhoşluktan geçmektedir. Sarhoş olup, vecd haline gelmek veya kendinden geçmek bu inanca sahip bu topluluk üyeleri, bu yapıdaki salonda toplanırlardı. Salon 10 x 24 m. boyutlarındadır. Duvar diplerini 1 m. yüksekliğinde ve 2 m. genişliğinde bir podyum çevrelemektedir. Kült üyeleri bu podyuma uzanarak(yatarak) podyumun mermer kenarlıkları üzerinde sıralanan yemekleri yer ve şarap içerlerdi. Duvarlarda görülen fresk kalıntıları, zamanında buranın fresklerle kaplı olduğunu göstermektedir. Duvarlarda genel olarak Dionysos, üzüm ve asma betimleri ile kaplı olmalıydı. Ortada yer alan sunak ve kuzey duvardaki niş Tanrı Dionysos içindi. Sunakta tanrıya yiyecek ve şarap sunulur du. Şarabın bir bölümü ibadetin gereği olarak yere dökülürdü. Duvarda yer alan nişte ise tanrının heykeli bulunmaktaydı. Salonun önünde toprak zeminli bir teras batısında ise törenlerden önce temizlenen bir çeşme ve doğu bölümde ise hizmet odaları yer almaktaydı. Dionysos Kült yapısından sonra yukarıya doğru dar bir sokak uzanmaktadır. Bunun doğu tarafında bir bölümü onarılmış ve oldukça büyük peristyli bir ev ve buna ait bir hamam bulunmaktaydı. Ev ilk olarak Helenistik Dönem’de yapılmış daha sonra Roma Dönemi’nde genişletilmiş ve yapıya bir hamam eklenmiştir. Roma Döneminde yapılan tadilat ve ekleme nedeni ile doğudan gelen yol hamamın ve su deposunun altında kalmıştır. Ana cadde kenarında çok az kalıntı veren yapıları dükkânlar ile arka bölümlerinde yer alan evler olduğu açığa çıkarılan kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bu yapıların arasında bulunan ve kemeri onarılmış olan yapı ise bir çeşme kalıntısıdır. Çeşmenin arkasında ana kayaya oyulmuş bir su deposu bulunmaktadır.

Kybele Kutsal Yeri (Megalesion)

Çeşme yapısından sonra kazıları halen devam eden yapılar, Helenistik Dönem’de peristyli ev olarak yapılmıştır. M.S. 4.yy çok az bir bölümü değiştirilerek kemik eşya yapımı için bir atölye ve buna benzer amaçlar için kullanılmıştır. Daha geç dönemlerde ise üzerlerine değişik yapıların yapılması ile ana plan özelliklerini kaybetmiştir. Bu evlerden sonra yaklaşık 100 m ileride yine yolun sağında yüzyılımızın kazısı tamamlanmış büyük bir peristyli ev planında yapılmış bir yapı bulunmaktadır. Normal ev ölçü ve planlarının dışında görülen bu büyük yapı olasılıkla Pergamondaki Ana Tanrıça Kybele’nin kutsal yeri (Megalesion) yapısı idi. Anadolu’nun en eski tanrıçası lan Kybele’nin esas kutsal yeri Sivrihisar İlçesine bağlı Ballıhisar köyündeki Pessinus ören yerindedir. Ana Tanrıça ilk çağ evriminin önemli bir aşamasını burada yapmıştır. Pessinus’ta (Ballihisar Köyü) Diapodes (gökten gelen tanrıça) biçimine uyan bir göktaşına (meteor) uzun yıllar Kybele’nin heykeli olarak saygı görmüş ve buna tapınılmıştır. Heykel biçimindeki bu meteor, Ana Tanrıça olarak Pergamon Kralı I. Attalos döneminde Kartaca - Roma savaşlarının galibiyetle sona ermesi için Roma’ya gönderilmiştir. Bu amaçla Kybele Heykeli (meteor) büyük bir törenle Pessinus’taki tapınağından alınarak Pergamon’a getirilmiş ve Megalesion’da bir yıl kaldıktan sonra Dikili limanından Roma’ya götürülmüştür. Kutsal yerin ortasında büyük bir peristyl ve bunun doğu galerisi arakasında da kült odası bulunmaktadır.

Demeter Kutsal Alanı

Demeter Kutsal Alanı, Odeion’un karşısındaki yolun alt tarafında ve geniş teras üzerinde yer alan yapı grubudur. Pergamon’da Philetairos’tan önceki döneme tarihlenen yapılardan birisidir. M.S. 3 yüzyıla kadar çeşitli değişiklikler gösteren inşaatlar devam etmiştir. Tapınağın oturduğu yer sürekli olarak aynı kalmasına karşın teras, Pergamon’un gelişip büyümesiyle orantılı olarak dört kez güneye doğru büyütülmüştür. Bunun izleri bir birinden farklı biçimde örülmüş duvarlardan kolayca anlaşılmaktadır. Yazıtlara göre tapınak ve kutsal alan Pergamon’da büyük imar faaliyetlerinin yapıldığı M.Ö.3. yüz yılın son yarısında Philetairos ve kardeşi Eumenes tarafından anneleri BOA’nın anısına adanmıştır. Bu nedenle tapınağın yanında halen görülmekte olan mimari bir parçada “……BOAS DEMETRİ ……“ yazısı okunmaktadır. Bu sırada tapınağın sütunları da mermerden olmak üzer yeniden yapılmıştır. Yapı Korint düzeninde prostylos planlıdır. Doğuya bakan cephesi ile giriş yapısı (propylon) arasında beş sunağı vardır. Bunlardan en önde bulunanı diğerlerine oranla daha büyüktür. Helenistik Dönem de yapılmış olan sunağın köşelerinde palmet şeklinde volütler bulunmaktaydı. Sunak son yıllarda kısmen onarılmıştır. Diğer sunaklar temel seviyelerine kadar korunmuştur. Kutsal alanın üç tarafı sütunlu galerilerle çevrilidir. Bu galerilerden güneyde bulunanı I. ATTALOS ‘un karısı APOLLONİS (M.Ö.241-197) yaptırılmıştır. Apollonis kutsal alanı genişletmek amacıyla güneydeki teras duvarı önüne bir başka duvar yaptırmış ve eskisinin üzerine de güney galeriyi inşa ettirmiştir. Aynı kıraliçe Kutsal Alan’nın girişindeki Propylon’u ve onun son yıllarda yeniden dikilmiş olan EOL yaprak başlıklı sütunlarını da yaptırmıştır.

Kutsal Alan’nın kuzey kenarının bir bölümünü kaplayan Stadyum sıraları biçiminde yerleştirilmiş oturma yeri Demeter törenlerine katılanların oturmaları içindir. Yılın belirli zamanlarında geceleri Kutsal Alan’da Tanrıça Demeter için bayramlar yapılmaktaydı. Bu törenlerden en önemlisi sadece evli kadınlar katıldıkları Thesmophoria törenleriydi. Ekim ayı içinde kutlanan bu bayram sırasında Demeter ve kızı Persophone’ye yakarışlarda bulunulurdu. Demeter kutsal alanında yapılan kazılar sırasında bulunan bir kabartmada Demeter elinde meşalesi ile sunağın hemen yanında betimlenmiştir. Bu kabartmalı parça günümüzde Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir. Kutsal Alan’nın girişinin önünde yuvarlak forumlu bir adak kuyusu bulunmaktadır. Burası tören ve adak için gelen kadınların Demeter ve kızı Persophone (Hades’in karısı) için getirdikleri hediyeleri koymak için kullanılmaktaydı. Hediyeler çoğunlukla çörek tavuk, domuz gibi yiyecekleri içermekteydi. Güney portik sütunları önünde görülen birçok yazıtın büyük bir bölümü adak yerine gelen kadınlar tarafından şükran borcu olarak adak yerine konulmuştur. Giriş yapısının yanında görülen çeşme ise bir çok kutsal alanda olduğu gibi tören öncesinde temizlenmek amacı ile inşa edilmiştir.

Propylon’nun kuzey tarafındaki rampalı yolun sonunda görülen yapı kalıntıları Pergamon prytaneion’u sanılmaktaysa da bunu kanıtlayacak herhangi bir buluntu ele geçmemiştir.

Hera Tapınağı Ve Kutsal Alanı

Demeter Kutsal Alanı’nın doğusundaki çok geniş alana yayılmış durumdaki kalıntılar Pergamon Gimnasiumu’dur. Gimnasium’un kuzey tarafındaki yaklaşık ondan 50 metre yükseklikte bulunan dar teras Tanrıça Hera’ya ayrılmıştır. Demeter Kutsal Alanı’nın dan ara bir yolla Hera Tapınağı’na ulaşmak olanaklıdır. Geniş ve çok basamaklı bir merdivenle çıkılan tapınak Dor düzeninde bir prostylos’tur. Etrafı dar bir galeri ile çevrelenmiştir. Batı tarafında yarım yuvarlak ve basamaklı bir heykel nişi bulunmaktadır. Tapınak adak yazıtına göre II ATTALOS (M.Ö. 159-138) tarafından yaptırılarak Tanrıça Hera’ya adanmıştır. Cella’sında büyük birheykele ait parçalar bulunmuştur. Heykelin Hera’nın kocası Zeus ya da tapınağı yaptıran II Attalos’a ait olduğu sanılmaktadır. Aşağıdan bakıldığı zaman Hera Kutsal Alanı önündeki Gimnasum ile bir uyum içinde görünüyordu. Bunun için kutsal alan bu dar alanın genel durumu düşünülerek ve buna göre planlanarak yapılmıştır.

Hera Kutsal Alanı’ndan Gimnasium’a inmeden önce batıda geç dönem yapıları arasında prostylos planlı bir tapınağın temelleri günümüze ulaşmıştır. M.Ö. 2. Yüzyıl başlarına tarihlenen tapınak kazılar sırasında ortaya çıkarılan bir heykele göre Tanrı Asklepios’a adanmıştı.

Gimnasium

Pergamon Gmnasiumu gerek anıtsallığı ve kapsadığı alan ile diğer gimnasiumları geride bırakır. Gimnasium üç teras üzerine inşa edilmiştir. Bunlardan en üstte yer alanı yaşlılar, ortadaki gençler ve alttaki ise çocuklara ayrılmıştı. Yaşlılara ayrılan üst teras diğerlerine göre daha geniş ve etraflı olarak planlanmıştır. Ortada etrafı sütunlu galeriler ile çevrili geniş bir avlu doğu ve batı dar kenarlarda birer hamam bulunmaktadır. Batı galerisinin yarışlardan önce ve sonra temizlenmek üzere bir mekân yapılmıştır. Mekânın batı duvarında kemerli bir çeşme güney ve kuzey duvarında da mermer kurnalar yer almaktadır. Kuzey galerinin arkasındaki ilk yapı yarım yuvarlak audotoriumdur. Yaklaşık bin kişi kadar izleyici alabilen bu yapı küçük bir tiyatro benzeridir. Ahşap olduğu sanılan podiumu yıkılmış arkadaki ya da galeri tarafındaki ise aynen tiyatroların sahne yapılarında olduğu gibi inşa edilmiş bulunan beş kapısı korunmuştur. Ortada yer alan kapı diğerlerine göre daha geniş ve yüksektir.

Audotorium’un iki yanındaki tonozlu yapılar oturma yerlerini genişletmek ve yapıya küçük bir tiyatro görünümü vermek amacıyla yapılmıştır. Tonozu sağlam olan bu mekân sonradan sarnıç olarak kullanılmıştır. Duvarlarında görülen sıva izleri geç döneme aittir. Yazıtlara ve yapım biçimine göre gimnasiumun imparator salonu kuzey galerinin ortasındaki iki ucu apsidal nişli olan mekândır. Bunun yanındaki kuzey duvarı nişli diğer mekan ise büyük bir olasılıkla kitaplıktır. Her iki mekanda iki katlı olarak renkli mermerden yapılmıştır.

Gimnasium’un doğu ucundaki hamam Pergamon’nun en büyük ve en iyi korunmuş hamamıdır. Gimnasium terasının bu kenarındaki genişliğin tamamını kaplayacak büyüklüktedir. Doğu ucun hemen arkasından geçmekte olan kent duvarlarına dayanır. Cephesi Gimnasium’un doğu galerisine doğrudur. Hamama buradan girmek olanaklı olmasına karşın ana kapısı kuzey galerinin doğu ucundadır. Buradan girişteki sütunlu avlu görünümündeki mekan yapının frigidariumudur. Frigidariumdan iki kapı ile kuzey duvarı apsidal bir salona ve iki bölümlü ince uzun planlı tapidariuma(soyunma yeri) ile bunun yanındaki kaldarium’a (sıcak bölüm) geçilir. Yapının doğu kenarının biraz gerisinde kent duvarlarının küçük bir kapısı yer almaktadır. Kapıdan kente giren yolda siyah mermerden banyo küveti biçiminde bir su dağıtım teknesi bulunmaktadır. Şebeke suyunda olduğu gibi su sayacı gibi kullanılan teknenin kenarlarında 12 adet delik bulunmaktadır. Bunlardan birisi muhtemelen en büyüğü kente ulaşan su için diğer delikler ise hamamın belkide Gimnasium’un değişik bölümlerine belirli ölçüde su dağıtmak için kullanılmıştır.

Gimnasium’un batı ucundaki hamam iyi korunmuş durumdadır. Bu hamam diğerine göre daha küçük ölçekte yapılmıştır. Gimnasium’un bu üst terasının güney bitişiğinde bütün bu kenarı kapsayacak uzunlukta ( 200 metre) bulunan dar koridor kapalı bir koşu alanı olarak kullanılmaktaydı. Salonun ortasında bulunan bir sıra sütun dizisi yapının çatısını taşımaktaydı. Karlı ve yağmurlu havalarda sporcular ve diğer insanlar antrenman ve koşularını burada yapmaktaydılar. Güney duvarı boyunca dizilmiş olan pencereler daha sonraki dönemde kapatılmıştır.

Gimnasium’un gençlere ayrılmış olan orta terası 150 metre uzunluğunda olup üst terasa göre daha küçüktür. Bu teras gimnasium’un yapılış dönemi olan II. Eumenes zamanına ait karakteristik özelliklerini korumuştur. Koşu alanının doğu ucunda küçük bir tapınak ve sunağının kalıntıları yer almaktadır.Korint tarzında olan tapınak prostylos planlıdır. Sunak tapınağın batıda olan girişinin hemen önünde yer almaktadır. Her ikiside Helenistik Döneme tarihlenmektedir. Tapınağın duvarlarına yarışlarda başarı sağlayan gençlerin isimleri kazınmıştır. Bunlara ait birkaç parça yapının çevresinde bulunmaktadır. Gimnasium’un gençlere ayrılan bölümünün kuzeyinde zeminden biraz yükseltilmiş podyum üzerinde sütunlu bir galerisi bulunmaktadır.

Galerinin bazı yerlerinden küçük merdivenlerle üst tarafa çıkılırsa da ana çıkış merdivenleri doğu uçta bulunmaktadır. Gimnasium’un bu orta terasından aşağıdaki çocuklara ayrılan bölüme merdivenli iki yolla inilmektedir. Bunlardan birisi doğu uçta diğeri ise ortadadır. Her ikisi de Helenistik Dönemde yapılmıştır. Kentin küçültüldüğü dönemlerde kent duvarları bu iki teras üzerinden geçirilmiş ve ortadaki kapının üzerine de yuvarlak bir kule oturtularak kapıya kent girişi görünümü kazandırılmıştır. Merdivenli yoldan indikten sonra sağ tarafta 25 metre uzunlukta olan tek sütun sıralı bir Nimpheum’un (çeşme) kalıntısı görülmektedir. Teras duvarlarındaki nişler yarışmalarda derece alan çocuklara ait yazıtları koymak için kullanılmış ve bu amaç için yapılmıştır. Çocuklara ait koşu alanının basit girişi batı yönde olup tümüyle yıkılmış durumdadır.

Aşağı Agora

Pergamon Aşağı Agora’sı benzerlerine göre daha küçük ölçülerdedir. Dikdörtgen planlı olup,üç tarafı sütunlu galeriler ve küçük iki katlı dükkanlarla çevrilidir. Daha aşağıda yer alan 2.Eumenes Kapısından gelenana yol agoranın doğu ve kuzey kıyılarını dolaşmaktadır. Yolun kodunun daha yüksek seviyede olması nedeni ile agoranın kuzey galerisinde yer alan dükkanların ikinci katları yola doğru cephelendirilmiştir. Güney galeriden sonra terasın sona ermesiyle meydana gelen seviye farkı zemin kat dükkânlarının da dışa doğru yönlendirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Agoranın ortasında bir sarnıç bulunmaktadır. Bu sarnıcın suyu kuzey tarafta bulunan Konsül Attalos’un evindeki büyük sarnıçtan künk borularla gelmekteydi. Kazılarda kentin yasaları ile ilgili bir grup yazıt bulunmuştur. Bunlar ve arsenalda bulunan değişik çaptaki andezit taşından gülleler Agora’da sergilenmektedir. Agora’nın kuzey doğusunda bulunan sütunlu yapı bir nimpheumdur(çeşme).Nimpheum Akropolis’in doğu kıyısındaki baraj kurtarma kazıları sırasında sular altında kalacağı için yerinden alınmış ve onarıldıktan sonra bu alana yeniden monte edilmiştir. Agios Stratigos Çeşmesi olarak bilinen bu yapı havuzlu ve dorik sütunlu olarak Helenistik Dönem’de yapılmıştır. Çeşme Bizans Dönemi’nde de bazı onarımlar görmüştür.

Agios Stratigos Çeşmesi. Helenistik Dönem de Dor Nizamında yapılmıştır
Agios Stratigos Çeşmesi. Helenistik Dönem de Dor Nizamında yapılmıştır

Konsül Attalos Evi

Agoranın kuzeyindeki teras üzerinde Helenistik Dönem de yapılmış fakat Roma İmparatorluk Dönemi’nde büyük değişikliklere uğramış peristylli bir ev bulunmaktadır. Perstylin etrafı iki katlı sütunlarla çevrilidir. Bunlardan alttakiler Dor, üstteki sütunlar ise İon Tarzında yapılmıştır. Batı kenardaki büyük oda, yapının ana mekânıdır. Burası erkeklerin toplanması ve ziyafetleri sırasında kullanılmaktaydı. Kazılar sırasında bulunan ve Berlin’e götürülen sahibi Attalos ait portre başıdır. Attalos’a ait heykel bu odadaki herme şeklindeki kaidenin üzerinde durmaktaydı. Bu kaidenin üzerindeki yazıtta “Konsül Attalos, konuklarını kendisiyle birlikte hayatın tadını sürmeye çağırmaktadır“ yer almaktadır. Evin bir bölümü çatı ile koruma altına alınmıştır.

Kızıl Avlu (Mısır Tanrıları Tapınağı)

Roma Barışı(Pax Romano) nedeniyle kent sur duvarlarının önemini yitirmesi Pergamon’un Akropolis eteklerinden aşağıdaki ovaya yayılmasını ve genişlemesini sağlamıştır. Roma Döneminde yapılan anıtsal yapılar arasında Stadyum, Yeni Tiyatro, Amphitheatr, Kızıl Avlu(Mısır Tanrıları Tapınağı) en önemli eserler arasında yer almaktadır. Bunların arasında sadece Mısır Tanrıları Tapınağı’nın kazısı yapılmıştır.Bu tapınağın yapımı sırasında bol miktarda kırmızı tuğla kullanıldığı için Bergamalılar tarafından ismi Kızıl Avlu olarak adlandırılmıştır.

Tapınağın oturduğu kutsal alanın büyük bir bölümü günümüzde Bergama kent yerleşim alanının altında kalmıştır. Bu alanın yaklaşık olarak ölçüleri 100 x 200 metredir. Esas tapınak 60 metre uzunluğunda ve 26 metre genişliğinde dir. Tapınağın üst bölümü yıkılmış olmasına karşın günümüzdeki duvar yüksekliği 19 metredir. Tapınağın doğu yönünde yer alan kubbeli yan yapılar, Roma Dönemi’nden günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşan nadir kubbeli yapılardandır. Yuvarlak planlı olan yan yapılardan kuzey bölümde yer alanı günümüzde camii olarak güney bölümde yer alanı ise Müze deposu olarak kullanılmaktadır. Ana yapının üç tarafı sütunlu galeriler ile çevrilidir. Bu sutunlar için sırt sırta bitişik karyatitler kullanılmıştır. Bu karyatitlerden bazılarının parçaları tapınağın çevresinde görülmektedir. Kayatitlerden biri erkek biri kadın şeklinde ve Mısır Tanrıları biçiminde betimlenmiştir. Karyatitlerin her biri tek parça mermerden olmayıp baş ve kolları ayrı ayrı yapılmış ve gövde üzerinde yer alan yuvalarına yerleştirilmiştir. Karyatitlerin Mısır heykelleri biçiminde yapılmış olmaları ayrıca yan galerilerin önünde su kanal ve havuzlarının bulunmuş olması yapının Mısır Tanrılarına ait olduğunun göstergesidir. Tapınak Mısır Tanrısı İSİS veya SERAPİS’e adanmış olmalıdır.

Tapınağın giriş kapısı 14 metre yüksekliğinde ve 7 metre genişliğindedir. Tek parça mermerden büyük boy eşiğin arkasından gösterişli bir mermer döşeme yer almaktadır. Mekânın ortasında fazla derin olmayan bir su havuzu ile bir su kuyusu bulunmaktadır. Doğu yönde yer alan apsidal duvarın önündeki podiumun üzerinde görülen kaide de büyük boyda tanrı veya tanrıça heykeli durmaktaydı.

İkinci salona geçen koridorun başlangıcındaki vitrinde kandiller ve kandil yapımı ile aplike seramik yapımında kullanılan negatif kalıplar yer almaktadır. Negatif kalıplardan pozitif baskı yapılıp kapların üzerine aplike edilmekteydiler. Bu aplikasyonlar çoğunlukla Dionysiak ve erotik içeriklidirler. Helenistik Dönemde bu tür aplıke seramiklerin en çok kullanıldığı veya imal edildiği yer Pergamon kentidir. Pergamon Ketios (Kestel) Çayı çevresinde yer alan çömlekçi atölyelerinde üretilmekteydi. 1979-80 yıllarında bu bölgede yapılan kazılar sırasında, bu eserlere ait kalıp örnekleri bol miktarda bulunmuştur. Sikke vitrininde ise, Pergamon da bulunan sikkeler kronolijik bir sıraya göre sergilenmektedir. Özellikle Pergamon Krallığı dönemine ait sikkeler, en önemli ve görülmeye değer olanlarıdır. Sol taraftaki duvar vitrininde ise Kestel kazılarında bulunan değişik dönemlere ait kaplar sergilenmektedir. Kestel çömlekçi atölyeleri M.Ö. 3 yüzyıldan M.S. 5 yüzyıla kadar aralıksız olarak faaliyet göstermiştir. Bu atölyelerde üretilen kapların büyük bir bölümü Pergamon dışına satılmaktaydı. Duvar vitrinlerinden birinde mermer Kybele heykelcikleri sergilenmektedir. Pergamon Krallığı dönemine ait olan Kybele heykelciklerinden biri Akropolis’te diğeri ise Kestel Çayı kenarında bulunmuştur. Kybele her dönemde Pergamon’da önemli ölçüde tapkı görmüştür. Diğer vitrinde ise Myrina yapımlı heykelcikler sergilenmektedir. Bu heykelciklerde Pergamon’da bulunmuştur. Helenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi’nde Myrina önemli ölçüde Pişmiş toprak heykelcik üreten merkez olma durumundaydı. Bura da imal edilen heykelciklerden bir çoğu Pergamon’daki mezarlara hediye olarak konulmuştur. Bu figürlerin bir bölümü boyalı olup, bir başka vitrinde sergilenmektedir. Vitrinlerden birinde Yortan tipi kaplar bir diğerinde ise Bizans Dönemine ait seramikler vardır. Diğer vitrinde Helenistik Döneme tarihlenen ve tamamı Pergamon yapımlı krater, skyphos, kantharos tipi kaplar sergilenmektedir. Ortadaki büyük boy krater Batı Yamacı tekniğinde bezenmiştir. Bu tür bezemeli kaplar ilk defa Atina Akropolü batı yamacı kazıları sırasında bulunduğu için bu isimi alıştır. Oysa kimi görüşe göre Batı Yamacı seramiği ilk defa Pergamon Kentinde üretilmiştir. Bir diğer vitrinde ise Grineion seramikleri sergilenmektedir. Bu kentte Pergama Müzesince bir kurtarma kazısı yapılmış ve M.Ö. 6 yüzyıla tarihlenen geometrik bezemeli bu kaplar bulunmuştur.

Müzede ayrıca büyük ve oldukça zengin bir etnografya salonu bulunmaktadır.

Kaynakçalar

  1. E.Akurgal. Ancient Civilization and Ruins of Turkey.İstanbul 1984.
  2. E.Akurgal. Eski İzmir. Ankara 1983.
Pergamon'dan Madran Dağına doğru bir bakış
Pergamon'dan Madran Dağına doğru bir bakış
Yukarı kent planı
Yukarı kent planı
Zeus
Tiyatro
Zeus. M.Ö. 2 yy.
Asklepeion. Tiyatro
Bergama
Asklepeion
Bergama
Traian Tapınağı
Tiyatro Maskı
Tiyatro Maskı. Demether Tapınağı
Aynı panodan Panter
Aynı Panodan. Horoz figürü
Dionysos. Aynı panodan
Taş kaplama yolun Akropolün alt kısmındaki bölümü